Ziraat mühendisi bilgi vermek için gittiği köyün birinde köylüleri kahveye toplayarak konuşma yapıyormuş. “Sizin toprağınızı tahlil ettirdim. O kadar verimli toprağınız var ki ne ekseniz bire yirmi verir...”

Bir an sessizlik olmuş.

Köylülerden biri telaşla ayağa fırlamış;

-“Aman deme mühendis bey. Geçen hafta bizim kayınvalideyi gömdük de.”

 

ÖNEMLİ OLAN!

Eski yıllarda köylere radyo pazarlayan satıcı, kahvenin birinde sandalyenin üzerine çıkmış satacağı radyoyu övüyormuş

-“Ey vatandaş, bunlardan her eve lazım... Düşünsenize Başbakanımızın taa Başkentte söylediği her şeyi köyünüzde anında duyabileceksiniz.”

Köylüler;

-“Bize ne? Başbakan bizim burada söylediklerimizi anında duyabilecek mi? O çok daha önemli bizim için!”

 

MUHASEBECİ

Bir matematikçi, bir muhasebeci ve bir ekonomist aynı işe başvururlar.

Mülakatı yapan kişi matematikçiye sorar:

-“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi cevap verir:

-“Dört!”

Görüşmeci sorar:

-“Kesin dört mü?”

Matematikçi kendinden emin cevaplar:

-“Evet, kesin dört!”

Matematikçi odadan çıkar ve ekonomist odaya girer.

Aynı soru ekonomiste yöneltilir.

Ekonomist yanıtlar:

-“Ortalama dört eder, yüzde 10 aşağı veya yukarı oynayabilir, ama ortalama dört eder.”

Ekonomist çıkar, muhasebeci girer.

Aynı soruyu sorarlar.

Muhasebeci ayağa kalkar, kapıyı kilitler, panjurları indirir ve sorar:

-“Kaç etsin istersiniz?”

 

E-MAİL

İşsizin biri, temizlik işleri için Microsoft’a başvurur. İnsan Kaynakları, bir ön görüşmenin ardından (yeri temizleterek) test yaparlar. Beğenirler ve:

-“İşe alındın, e-mail adresini ver, sana başvuru formunu gönderelim. Aynı zamanda, işe başlamak için geleceğin günü bildiririz” derler.

Adam çaresiz, bilgisayarının ve dolayısı ile e-mail adresinin olmadığını söyler.

İnsan kaynaklarından, “Onun adına üzüldüklerini fakat e-maili yoksa, kendisinin de var olmadığını ve kendisi de olmadığı için işe alınamayacağını” söylerler.

Adam umutsuzca, ne yapacağını bilmeden, cebinde sadece 10 dolar ile çıkar ve bir markete girerek 10 kiloluk bir kasa domates alır.

Kapı kapı dolaşarak, 2 saat içinde sermayesini ikiye katlar.

İşlemi birkaç kez daha tekrar eder ve akşam eve döndüğünde 60 doları vardır.

Ve bu şekilde yaşayabileceğini anlar.

Her sabah erkenden evinden çıkar ve aksam geç saatlere kadar çalışır.

Her gün parasını üçe, dörde katlar.

Az bir zaman sonra bir el arabası alır, bunu bir kamyonla değiştirir ve bir süre sonra artık, birçok araçtan oluşan bir nakliye şirketi sahibidir.

Aradan beş sene geçer.

Adam Birleşik Devletlerin en büyük gıda nakliye şirketlerinden bir tanesinin sahibidir artık.

Ailesini ve geleceğini düşünme vakti gelmiştir.

Genel hayat sigortası yaptırmaya karar verir.

Bir sigorta şirketini arar, kendine uygun bir plan seçer ve konuşma biterken, sigortacı, teklifi gönderebilmek için adamın e-mail adresini ister.

Adam e-mailinin olmadığını söyler.

Sigortacı şaşırır:

-“Hayret, e-mailiniz yok ve bu hanedanlığı kurabildiniz. Düşünün, ya bir de e-mail adresiniz olsaydı kim bilir ne olurdunuz?”

Adam düşünür ve şu cevabı verir:

-“Ne olacaktı, Microsoft’ta temizlikçi olurdum!”

 

PAPAĞANLAR

Kasabanın birinde bir papaz ve onun iki tane papağanı varmış.

Papağanlar da papaz gibi oldukça inançlı ve dindarlarmış.

Sabah aksam kafeslerinde oturup İncil okuyup dua ederlermiş.

Papazın cemaatinden bir kadının da 2 tane dişi papağanı varmış.

Papazın erkek papağanları ne kadar ahlaklıysa, kadının dişi papağanları da o kadar ahlaksızmış.

Eve gelen misafirlerin önünde “Erkek istiyozzz!” diye bağırırlarmış.

Kadın sonunda dayanamamış ve papaza akıl danışmaya gitmiş.

Papaz:

-“Sen getir onları bana, benim papağanların kafesine koyalım da ahlak öğrensinler biraz” demiş.

Kadın almış papağanları getirmiş papazın evine.

Dişilerden biri, daha eve girer girmez erkek papağanları görünce kanatlarını çırparak bağırmaya başlamış;

-“Hey yakışıklı, kafesinizde sizinle beraber olacak çapkın kızlar ister misiniz?”

Erkek papağanlardan biri başlamış çırpınmaya ve ötekine dönüp söyle demiş:

-“Oğlum bütün dualarımız kabul oldu sonunda. Baksana Tanrı bize istediğimiz dişileri yollamış…”

 

ADAPAZARI

Adamın biri iş bulmak için İstanbul'da İşçi Bulma Kurumu'na müracaat etmiş.

-“Evet bir iş var... Rus dans grubu birini arıyor. Tüm yapılacak iş, kızların soyunmasına, giyinmesine yardım etmek, günde iki kez vücutlarını bebek yağı ile yağlamak falan” demiş ilgili memur.

Sevinçten gözleri parlamış adamın ve ellerini ovuşturarak;

-“Ohhh! Çok iyi… Hemen başlayabilirim” demiş.

-“Tamam… O zaman yarın sabah yedide Adapazarı'nda olabilir misiniz?”

-“Neden? İş Adapazarı'nda mı?”

-“Hayır, iş İstanbul'da... Fakat başvuru kuyruğunun sonu şu anda orada.”

 

EVLİLİK

Küçük Ayşe annesine sormuş:

-“Anneciğim eğer ben evlenmezsem Aylin teyzem gibi evde mi kalırım?”

-“Evet yavrucuğum”.

-“Peki ya evlenirsem babam gibi biriyle mi evlenirim?”

-“Evet yavrum"

Ayşe bir süre düşündükten sonra:

-“Allah Allah ne yapacağımı şaşırdım… Evlensem bir türlü, evlenmesem bir türlü.”

 

HAVA NASIL?

Karadeniz’de yerel bir TV’nin genel yayın yönetmeni, televizyonu adına açık havada bir müzik programı düzenleyecektir.

Programın yapılacağı gün havanın durumunu öğrenmek için meteoroloji müdürlüğünü arar:

-“Hocam salı günü hava nasıl?”

-“Yağışlı”

-“Yapma yahu… Tüh… Açık havada program yapacaktık da acaba bir şey yapamaz mıyız?”

 

DEĞİŞİM

Ecevit 1997 yılı seçim kampanyasında konuşuyormuş;

-“Bu düzen değişecektiiir!”

Kalabalığın içinden bir vatandaş bağırmış;

-“Düzen hayatından memnun, düzülen ne zaman değişecek?”

 

TEMİZ ÇAMAŞIR

Genç bir çift, yeni evlerine taşınmışlar.

Sabah kahvaltı yaparlarken, komşu da çamaşırları asıyormuş.

Kadın kocasına;

-“Bak, çamaşırları yeterince temiz değil, çamaşır yıkamayı bilmiyor… Belki de doğru sabunu kullanmıyor.”

Kocası ona bakmış, hiçbir şey söylememiş, kahvaltısına devam etmiş.

Kadın, komşusunun çamaşır astığını gördüğü her sabah aynı yorumu yapmaya devam etmiş.

Bir ay kadar sonra, bir sabah, komşusunun çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın çok şaşırmış;

-“Bak… Çamaşır yıkamayı öğrendi

Sonunda… Merak ediyorum, kim öğretti acaba?”

Kocası iğneleyici bir ses tonuyla cevaplamış;

-“Ben bu sabah biraz erken kalkıp pencereleri sildim.”

 

PİLİÇLER!

İki horoz; “Öğleden sonra ne yapsak ki?” diye konuşuyorlarmış.

Bir tanesi kanatlarını ovuşturmuş;

-“Süpermarkete gidelim oğlum… Oradaki çıplak piliçleri bir göreceksin, üüüüff..!”

 

SEYAHAT Mİ?

Hava taşımacılığının ilk yıllarında insanlar uçağa binmekten korktuğu için bir türlü istenen yolcu sayısına ulaşılamıyormuş.

Bir şirketin promosyon sorumlusu uçaklarında seyahat eden iş adamlarına birer mektup göndererek, eğer o hafta rezervasyon yaptırırlarsa bundan sonraki ilk beş seyahatlerinde eşlerinden para alınmayacağını bildirmiş.

Bunun üzerine epeyce başvuru olmuş doğal olarak.

Şirket kampanya sona erdikten sonra bu kez işadamlarının eşlerine birer mektup göndererek, seyahatlerinden memnun olup olmadıklarını sormuş.

Ancak mektup gönderilen kadınların yüzde doksanından şu yanıt gelmiş: “Ne seyahati?”

 

HAZIRLA?

Okumak dışında her şeyi yapan çocuk, okuldan atılma noktasına gelince annesine telgraf çekmiş:

-“Anneciğim okuldan atacaklar, babamı hazırla.”

Ertesi gün cevap gelmiş:

-“Baban hazır. Sen kendini hazırla.”

 

SANDALET

Bir adamla karısı turist olarak gittikleri Mısır'da eski bir çarşıda geziyorlarmış.

Ayakkabı satılan bir dükkânın önünden geçerlerken satıcı seslenmiş ve bunları zorla içeri buyur etmiş.

Satıcı tüm satış hünerlerini göstererek;

-“Çok özel büyülü sandaletlerim var. Sizi sekste çok vahşi ve kuvvetli yapacak. Ne olur bir deneyin göreceksiniz maharetini.”

Adam eski günleri özleyen karısının da ısrarlarına dayanamayıp sandaletleri denemeye karar vermiş. Sandaletleri giyer giymez gözleri parlamış, kalbi hızlı atmış, fiziksel değişimler başlamış, nefesi sıklaşmış, gözleri büyümüş ve etrafına farklı bir şekilde bakınmaya başlamış.

Karısı bir adım geri kaçmış, “Aman Allah'ım ne oldu sana böyle. Vahşileştin birden!” der demez, adam satıcıyı yakaladığı gibi tezgâha yatırmış.

Tam satıcının pantolonunu parçalayarak çıkarmaya çalışırken, satıcı bağırmaya başlamış;

-“Durun beyefendi! Sandaletleri ters giymişsiniz!”