Kendisini dev aynasında gören bir takım cahil insanlar, dünyayı küçük zannederek kendilerinin onu yönetenleri olduğunu hatta evrenin sahibi olduğunu zannediyorlar.

.

Yanındaki goygoycular da bu kişileri tanrılarla kıyaslayarak, çok ulu, çok yüce, çok ulaşılmaz, çok yaratıcı, çok kuvvetli, çok güçlü, çok büyük mucizevi bir insan olduğuna bizleri inandırmaya çalışıyorlar.

.

Aman diyeyim,

Sakın siz onlara inanmayın.

Koskocaman evrende bırakın bu kişinin cismini, adını bile anan olmaz.

.

Hazır “Evren” demişken, büyüklüğü konusunda bazı bilgiler vermek lazım bu bilgisizlere.

Öyle ya idare ettiklerini savundukları evrenin acaba kendilerinden haberi var mı?

.

Önce net bilgilere evrene şöyle bir bakalım.

.

Eğer ışık hızıyla seyahat etseydik;

1 saniyede aya gider,

8 dakikada güneşe gidebilirdik...

.

Gördüğünüz üzere henüz ulaşamadığımız ve henüz yanına bile yaklaşamadığımız bu hızla neler becerebiliyoruz.

Ama bu yetecek mi?

Ona da bakmak lazım.

.

Şu anda bu hıza ulaşmış olsaydık;

Allah’ın yarattığı evrende bulunan “Samanyolu Galaksimizin” içinden geçerek dış dünyaya ulaşmak için bize “20 bin yıl” gerekecekti.

Hani şimdilerde “Attım, tuttum, yuttum” diyenler var ya.

Onlara sözüm.

Daha kendi galaksinden çıkmak için ışık hızıyla 20 bin yıl yetmiyorken, sen ne yapacaksın şu küçücük aklınla.

.

Diyelim bu Güçlü (!) insanlar, yani evrenin sahibi olduğunu öne sürenler, “Biz evrenin sonuna ulaşacağız” dediklerinde ne olacak söyleyeyim.

.

“Gözlenebilir evrenin sonuna ulaşmak ışık hızıyla tam tam tamına 46 milyar yılımızı alacak.”

Yanlış okumadınız.

Işık hızıyla 46 milyar yıl…

.

Birader!

Biz daha şuradan Kepez’e zor giderken sen nereye gideceksin be mübarek?

.

Hükmedilen evrenin büyüklüğü ortada.

Tanrı ile kendisini eş tutanlarda şu bilginin azıcığı bile olsa, kiminle dans ettiğini de görecekler.

.

İnsanoğlunun evrende söz sahibi olmayı bırakın, görüntüsünün bile anılmayacağını açıklayan örnek şu;

“Eğer evren koskocaman sahil olsaydı, insanoğlu bir kum tanesi kadar bile olamazdı…”

 

BEBE

Bugün Cuma.

Mübarek gün.

Sosyal medyada günlerdir süren bir tartışma var.

“Diamond Tema” adındaki bir genç, kendi adına sürekli sorular soruyor.

.

Bu açıklamalara kimi destek verdi, kimileri de küfürle karşılık verdi.

.

Asıl olan ona gereken cevabı vermek değil mi?

.

Adamın biri sosyal medyadan sormuş;

“4 bin 413 tane;

İmam Hatip Lisesi var!

(514.630 öğrenci eder)

105 adet;

İlahiyat Fakültesi var!

(Öğrenci sayısı yaklaşık 20 bin)

33 tane;

Yüksek Dini İhtisas Merkezi var.

(4.537 kişi mezun)

600 civarında;

İlahiyat Profesörü var.

(Arapça bilmese de) Diyanet İşleri Başkanı var.

275 bin Diyanet İmamı ve personeli var.

Öyle değil mi?

.

Bu ülke bunları yetiştirmek için bütçe ayırıyor.

Neden?

“Dinimizi savunsunlar, hurafelere cevap versinler” diye.

.

Bir tanesi çıkıp şu çocuğun söylediklerini yalanla(ya)mıyor, çürütmüyor, çürütemiyor..!

.

“Azraili tokatlayan, benzinsiz yüzlerce kilometre giden, kaşıkladıkça bitmeyen çorbası olan, yanmaz kefen üreten, ahirette Kevser ırmağına cephe arsa satan, kürsü bulunca cehennemle korku salan, müritlerini bademleyen, çakarlı, korumalı son model ultra lüks otomobillerle gezen, dinden geçinen din bezirganları...”

.

Neredesiniz?

.

130 bin Cami var, kuran kursları, tarikat yurtları, tekkeler, tarikatlar, mabetler, Mescitler, Cem evleri, dedeler, erenler...

Sinagoglar, Kiliseler, Havralar...

Yu’ar, Kam’lar, büyücüler, kâhinler…

.

Keşişler, piskoposlar, rahipler, rahibeler...

.

Falcılar, remilciler, ruhcular, kaderciler...

.

Hepsini bırak,

6 bakanlık bütçesi toplamı kadar Diyanetin bütçesi var! Yani devletin sağlık işlerine harcayacak paranın üç katı..

Bir tanesi de şu bebenin karşına çıkıp

“Söylediklerin yalan veya yanlış” demiyor!

.

Tek çare linç etmek…

.

Adam orada.

Sabah akşam soruyor,

Haydi çıkın ortaya ve içimizi rahatlatın.

Şu bebeyi tutuklamak yerine, gerekli cevabı verin artık!

 

BARBAR HA!

Prof. Dr. Tuncer Gülensoy’un kitabından alıntıdır.

.

Türkler ne yapmış?

Okuyun.

.

Metali eriterek demir işlemişler,

Demire su vererek çelik haline getirmişler,

.

Kendilerine özgü milli Kök Türk Alfabesi’ni icat ederek yüzlerce “Taşyazıt/ Kitabe” ortaya koymuşlar,

.

Tekerleği ve arabayı icat ederek Konar-Göçer hayatı kolaylaştırmışlar,

Keçe evlerde (yurtlarda) yaşayarak Aile Hayatlarını güçlendirmişler,

Atın etini yiyip, sütünü içerek Sağlıklı bir Hayat sürdürmüşler,

Demir ve toprak eşyalar üreterek Hayat Tarzlarını geliştirmişler,

Tezgâhlarda Halı, Kilim, Kumaş dokuyarak giyinmiş ve kuşanmışlar,

İlk defa hareketli hurufat sistemi ile Kitaplar basmışlar.

.

Bugün İngilizceden alıntı (futbol) adı verilen ayaktopu oyununa Tepik adını vererek bu oyunu oynamışlar,

Ata bindikleri için Um adını verdikleri uzun paçalı giyecekler (pantolon) giyerek bacaklarını korumuşlar,

Yıkanmak için Hamamlar yapmışlar, seyyar hamamları arabalar üzerinde taşımışlar,

.

Bütün halklara insanlığı öğretmişler,

Yoksulun ve bilim adamlarının yanında olmuşlar,

M.Ö. 4500 yılından beri Dünya üzerinde çeşitli devletler kurarak TÜRK adını yaşatmışlardır.

.

Peki, o çağlarda Avrupa’da yaşayan ve Ari ırktan beyaz tenli, mavi gözlü, sarışın Hint-Avrupa dil ailesi içinde de birbirleriyle akraba (!) beyaz adamların ataları olan;

Gotlar, Vizigotlar, Ostrogotlar, Vandallar, Vikingler, Danlar, Britonlar ve başka kavimlerin medeniyetleri nasıldı?

.

Nerelerde, nasıl yatıp kalkıyorlar, nasıl evleniyorlar, ne işler yapıyorlardı?

.

Evlenen genç kızların gerdek gecelerine giren ‘Lordlar’, ‘Krallar’ o beyazlar değil miydi?

“Yüzyıl savaşları” adı altında birbirlerini boğazlayan,

“Haçlı seferleri” adı altında düzenledikleri seferlerle Avrupa’dan Kudüs’e “Frengi”, ”Kara veba” ve “Çiçek” gibi hastalıkları taşıyan,

Binlerce Türk ve Müslüman Arap’ı kesip biçerek öldüren beyazlar kimlerdi?

Amerika’nın keşfinden sonra gemilerle o yeni topraklara giderek “Maya, Aztek ve İnka” gibi olağanüstü medeniyetleri yakıp yıkan, insanların etlerini kızartıp yiyenler o beyazlar değil miydi?

.

Günümüzden iki yüz yıl öncesine kadar Amerika topraklarında yaşayan binlerce Kızılderili yerli halkı öldürenler, yerlerinden sürenler, içki ve fuhuşa sürükleyenler, sonrada Kuzey ve Güney’de yaşayanları birbirlerine kırdırıp “İç savaşla kıtayı kana bulayanlar” o beyazlar değil miydi?

.

Bugünkü Amerikan halkının nereden geldiğini biliyoruz?

.

Onların ataları, Avrupa’nın her ülkesinden sürgüne gönderilen “Azılı katiller, cahiller, hırsızlar ve fahişelerdi.”

Fransa'dan sürülenler de “Bastil Zindanlarından” çıkarılıp gemilere doldurulan en azılı erkek ve kadınlardı.

.

1789 Fransız ihtilalinde birbirlerini boğazlayan, o da yetmeyince Asya ve Afrika’daki sömürgelerindeki insanlara soykırımı uygulayanlar,

Çin insanını afyonla uyuşturup öldürenler, Japonya’nın tepesine iki atom bombası atarak bir ırkı yok edenler, o beyazlar değil miydi?

.

İşte o beyaz adam şimdi;

Afganistan’da, Orta Asya’da, Irak’ta, Kafkasya’daki halklara ve Anadolu’nun güneyinde yaşayan TÜRK halkına kan kusturuyor.

.

O beyaz adam ne dedelerinin, ne de kendi çocuklarının yaptıklarının hesabını verebilecek durumda değildir.

Ama bir gün o “Beyaz adam” ve ona hizmet edenler yaptıklarının cezasını mutlaka çekeceklerdir.

Türk tarihi bu kadarla bitmemektedir.

Tanrı ömür verdiği sürece nice bilgileri gençlerimize anlatabilmek, onları aydınlatabilmek dileği ile.

Prof. Dr. Tuncer Gülensoy