Kahveyi aldık üzerimize, müşterimiz de Allah’a şükür iyi ancak masraflar çok.

Ocakçı ve çocuklar dahil 4 kişiyiz.

Onların maaşı, sigortaları, vergisi, suyu, gazı, bayram ikramiyeleri ve de banka kredi ödemesi.

Biz de bu arada ev geçindiriyoruz elbet.

.

Anlayacağınız kazandığımız bize yetmemeye başladı.

Yapılacak tek şey kaldı o da zam yapmak.

Ama nasıl?

.

Civar kahvelerden daha ucuz çay sattığımız için müşteri geliyor, azıcık kıpırdasak kaçacaklar.

.

Bir şeyler yapmam gerekiyor ama düşünüyorum, düşünüyorum bulamıyorum.

.

Sabah kahveye uğradığında beni kara kara düşünceler içinde gören eski politikacılardan Kemalettin Ağabey merakla sordu;

“Hayrola yeğenim, bir durum mu var? Varsa hemen çözelim” dedi.

“Anlatacağım Kemalettin ağabey” dedim ve gidip kahvesini yapıp getirdim.

Masaya oturdum.

Kendisine ekonomik durumumu anlattım.

.

Baktı şöyle yüzüme ve kahkahalarla güldü.

“Ağabey yanlış anladın galiba, ben sürünüyorum, sen kahkaha atıyorsun” dedim.

“Evladım Rüstem dinle beni” dedi ve kahvesinden höpürdeterek bir yudum çekti.

Peşinden bir yudum su aldı.

.

Bir keresinde sormuştum “Kemalettin ağabey Neden böyle bir yudum kahve, bir yudum su içiyorsun?” diye.

Cevabı şaşırtmıştı beni; “Kahveyi üst üste içersen genzin yanar, için kararır, kahve sana zehir gibi gelir. Ama her defasında ufak ufak su içersen, boğazın temizlenir ve her defasında kahvenin enfes tadını alırsın. Bu kahveyle sevişmek gibidir” demişti de utanmıştım.

Anlayacağınız zevk adamıydı bizim eski siyasetçi.

.

Kahvesinden ikinci yudumu alırken gözlerime baktı ve “Oğlum seni iktidarbaşı kurtaracak” dedi.

“Nasıl yani?” diye sordum refleksle.

“Haberleri izliyor musun?”

“Ara sıra vakit bulursam.”

“Ben sana olayı anlatayım. Şimdi hükümet bütçedeki açığı kapatmak için bir takım vergiler getiriyor. Bazı harçlara da zam yapıyor. Bunlardan biri de yurt dışına çıkış harcı.”

“Ağabey benim yurtdışıyla ne lakam olur, akşam eve bile zor gidiyorum.”

“Oğlum dinle bir dakika beni, lafımı kesme.”

“Olur.”

“Bu harç 150 liraydı. Hükümet buna zam yapmayı planladı ve 3000 lira olacağı piyasaya el altından fısıldandı. Millet bu kadar zammı duyunca resmen ayaklandı. Ancak iktidarbaşı olaya el koyuyorum diyerek harçlar 1500 lira olacak’ dedi.”

“Tamam işte ağabey, benim bu konuyla ne alakam var?”

“Bir alakan yok ama usul yönünden alakan var. Şimdi sen çayı kaça satıyorsun?”

“5 liraya.”

“Hah tamam. Peki kaç para yapacaksın?”

“En az 10 lira yapmam lazım.”

“O halde bu akşam müşterilerine önümüzdeki pazartesiden itibaren çayı 15 lira yapacağını duyur.”

“Olur mu ağabey ne yaptın sen? Millet kaçıp gider, hatta beni döverler.”

“Diğer kahvelerde çay ne kadar?”

“Onlar da 15 yapmışlar.”

“Eh tamam işte kimse bir yere gidemez, Sen bu söylentiyi yaydıktan sonra haftaya pazartesi günü çayı sizin isteğiniz üzere 15 değil, 10 lira yapacağım de yeter.”

“Olur mu öyle ağabey, yalancılık olur.”

“Oğlum evladım sen dinle beni, hiçbir şey olmaz” dedi ve höpürdeterek bir yudum daha aldı kahvesinden.

.

Akşama doğru kahve dolduğunda çıktım ortaya ve dedim ki; “Arkadaşlar piyasaların durumu malum. O sebeple ben çaya zam yapmak istiyorum.”

Birileri hemen atıldı;

“Tabi tabi yapması lazım.”

“5 liraya çay mı kaldı artık.”

“Haklı çocuk vallahi.”

“Peki kaç para yapacaksın?”

“15 lira yapmayı düşünüyorum.”

Herkes ayağa kalktı, sanki gemide isyan vardı.

“Ne yapıyorsun sen? Bizim de çoluğumuz çocuğumuz var.”

“Rüstem çıldırdın mı sen? Yüzde 300 zam olur mu?”

“Bırakır gideriz seni.”

“Diğerleri de 15 zaten sen ucuz yapmalısın.”

“Vallahi CİMER’e şikâyet ederim seni.”

“Tamam susun!” dedim. “Kaç para yapayım peki?” diye sordum.

Onlar da çoğunlukla, “10 lira yap bari” dediler.

Ben de “Kabul ulan sizi mi kıracağım… Bundan böyle bu kahvede çay, 10 lira arkadaşlar” dedim.

Herkes beni omuzlara aldı, “En büyük Rüstem, bizim Rüstem!” diyerek kahve dışına çıkardılar ve mahallede iki tur attıktan sonra geriye geldik.

Mahalli şaşırmıştı “Ne oluyor?” diye camlara, balkonlara çıkıp bizi seyrettiler.

Beni omuzlarda görünce “Evleniyorum” sanmışlar ve dedikodular başlamış bile.

“Kız Almancıymış”, “Annesi gelini köyden bulmuş.”, “Galiba gelin dulmuş.” gibi konuşmalar kulağıma geliyordu.

Annem kahvenin üzerindeki evin penceresinden aşağıya baktı ve bana, “Oğlum hükümet mi düştü? Ne oldu bu kadar seviniyorsunuz?” diye bağırdı.

.

Anlayacağınız hasarsız bir şekilde çaya zammı yapmıştım.

Bana bu cesareti ve taktiği veren sevgili iktidarbaşımıza çok teşekkür ederim.

Sağolsun, var olsun...

O olmasaydı hayatta yapamazdım.

 

KARINCA KARARINCA

İnsanoğlu minnacık karıncanın çalışkanlığı yerine onun vahşiliğini almış desem yeridir.

Yoksa çalışkan olsaydı dünya şimdiye ne olurdu?

.

Belgesel meraklılarının iyi bildiği karıncalar gerçekte yaratılmış en masum ve en canavar yaratıklar.

Bu cumartesi günü hoş vakit geçirmeniz için keyifli olacağını umduğum bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istedim.

.

Hani karıncanın biri Hacca gitmek üzere yola çıkmış.

“Yahu orası çok uzak, yolda ölürsün” demişler.

Karınca da; “Olsun ulaşamasam bile en azından yolunda ölürüm” demiş.

.

Bizimki o hesap bakalım “Beğenecek misiniz?”

Ha! Beğenmezseniz de en azından “Denemiş” olurum.

.

Bilinen ve bilinmeyen, 35 bin karınca türünün olduğu tahmin ediliyor.

Dünya’nın dört bir yanında, yarı çöl iklimi gösteren bölgelerde yaşayan farklı türlerdeki karıncalar, birbirlerinden bağımsız olarak, hayatta kalmalarını sağlayacak benzer yollar geliştirmişler.

.

İşte bunlardan şiddet yanlıları şöyle.

.

Ordu karıncaları (lejyonerler)

Etle beslenen, bu küçük canlılar, çok sayıda askere sahip, düzenli bir ordu gibi hareket ederler.

Bu karıncalar kördür.

Bunların yaşamları, öldürmek ve yağma etmekten ibarettir.

Bu yüzden de, ‘Katil karıncalar’ diye de adlandırılırlar.

Sürekli bir yuvaları olmayan bu karıncalar, yuva gerektiğinde birbirlerinin ayaklarından tutunarak, tümüyle karıncalardan oluşan yuvalar inşa ederler.

200 bin ila 750 bin arasında karıncadan oluşan bu yuvaların ortasında, kraliçe ve yumurtalar bulunur.

Daha sonra yuva çözülür ve yeniden ilerlemeye başlarlar.

.

Kraliçe yumurtlamadan birkaç gün önce durup, yuvayı oluşturan karıncalar, 20 gün kadar süren bu dinlenme döneminde, çevrelerine akınlar düzenleyerek avlanırlar. Her akında, şaşırtıcı şekilde yönlerini; ortalama 123 derece değiştirerek, aynı yeri taramaktan kurtulurlar.

.

Bu ordu karınca türleri, avda “Şok ve dehşet stratejisi” uygular.

Ordu karıncaları, topyekûn birlikte hareket ederler.

Yollarından çekilmeyen kertenkeleleri, yılan ve kurbağaları da öldürebilirler.

Bunların en korkuncu, Afrika’da yaşayan “Doryline Anomma” karıncaları ile Tropik Amerika’da yaşayan “Ecitonlar” dır.

Bir Anomma ordusunun gelişi, çevredeki canlılar için büyük bir panik meydana getirir. İki milyondan fazla askeri olan bu muazzam ordunun önünden kaçmayan her şey, anında imha edilir.

Bir çeşit çığlık sesi ve kuşların kaçışı, sürünün geldiğini haber verir.

Yollarının önüne rastlayan; tavukları, memeli ve böcekleri imha ederler.

Yerliler, bunların korkusundan köylerini bile terk ederler.

.

Eskiden bazı yerlerde esirler bunlara yem olarak atılırdı.

Anomma karıncaları, Tonga’da kafesteki bir parsı, bir gece içinde, iskelet haline getirdikleri bilinir.

Evden götürülemeyen bir hasta olursa; karyolanın ayakları sirke içine konur. Damdaki çatlaklardan üstüne düşerlerse, bir anda etini kemiklerden sıyırırlar.

Onların geçtikleri yerde, canlı kalmaz.

Anomma ordusunun yürüyüşünü, akarsular bile durduramaz.

Bir nehirle karşılaştıklarında, çeneleriyle birbirlerinin bellerine tutunarak; canlı bir köprü yaparlar.

Kraliçe, yumurta ve larvalar, bu canlı köprü üzerinden geçirilir.

Bütün bu tehdit ve tehlike oluşturmalarına rağmen; zararlı böcekleri, yok edici faydaları vardır.

 

Ateş karıncaları

Küçük ve kırmızı bir karınca cinsi olan bu karıncalar son derece saldırgan olmaları ile bilinir.

Büyük koloniler halinde yaşarlar.

Bir tek kraliçe, 240 bin işçi bir kolonisi oluşturabilir.

Sürüngenleri, ya da küçük hayvanları, zehirli iğneleriyle sokarak öldürebilirler.

İnsanlarda ise alerjik şoklara neden olabilirler.

Güney Amerika’da ortaya çıkan bir istilada, güçlü çene yapılarıyla; elektrik kablolarını parçalayıp, kesintilere sebep oldukları ve açtıkları tünellerle yol ve asfaltlarda çökmelere yol açtıkları bilinir.

Ekin tarlalarında, büyük zararlar, verebilirler.

.

Ateş karıncalarının zararlarını engelleyebilmek için, birçok yöntem deneyen uzmanlar; yedikleri sineklere mikrop vererek, yuva içinde hastalık oluşturmaya çalışmışlar, ancak karıncaların, mikroptan etkilenmediği görmüşlerdir.

Yapılan incelemelerde, bu karıncaların boğazlarında, mikropların girişini engelleyici, bir yapı tespit edilmiştir.

.

Ateş karıncalarının diğer bir savunma yöntemi, zehir keselerinde ürettikleri anti-mikrobik bir sıvıyı, yuva çevresine ve larvaların üzerine püskürterek, yuvayı dezenfekte etmeleridir.

.

Ateş karıncalarının en önemli düşmanı, “Solenopsis Davgeri” adlı asalak bir karınca cinsidir.

Bu karınca, yuvaya girmeyi başarırsa; derhal kraliçe karıncanın boğazına kenetlenir ve onun feromenini taklit eder.

Asalağı, kendi kraliçeleri sanan karıncalar, onu beslemeye başlar ve kendi kraliçeleri ölür.

.

İnsan nüfusu ile karşılaştırırsak nasıl bir durum ortaya çıkıyor derseniz ortaya şu sonuç çıkıyor:

“Dünya nüfusunun 7,8 milyar olduğu düşünüldüğünde kişi başına 2,5 milyon karınca düştüğü anlamına geliyor.”

Karıncalar aslında dünyayı istila etmişler de farkında değiliz…