Geçtiğimiz bir ay içinde batı bölgelerimizde onlarca yangın meydana geldi. Sadece Haziran’ın son günü İzmir’de 21 farklı noktada yangın çıktı. Bazıları hızlı bir şekilde kontrol altına alındı, bazıları ise binlerce dönüm alanı küle çevirdi.

Yangınların neredeyse tamamının insan kaynaklı olduğunu söylemek mümkün. Yangına hassas bölgelerde yanar halde sigara izmariti atmak, cam şişeleri gelişigüzel orman alanlarına veya yakın çevresine bırakmak, mangal ateşini söndürmeden dökmek, yazlıklarda kurumuş otları kontrolsüz bir şekilde yakmak gibi onlarca sebep sayılabilir.

Arpa ve buğday hasatları ve balyalama işlemleri esnasında da oldukça fazla yangın çıktı. Çanakkale ve Balıkesir Valilikleri hasat esnasında çıkan yangınlar nedeniyle biçerdöverlere hasat kısıtlaması getirdi. Bir şekilde tedbirler alınmaya çalışılıyor ama neticede batı bölgelerinde uzun süredir yağış olmaması, kuruyan otlar yangına hassasiyeti artırdı.

Ne kadar dikkatli olunursa olunsun, yangın bir şekilde çıkıyor. Bu nedenle yangınların sebepleri azaltmaktan başka çare bulunmuyor.

Önceki yıllarda Türkiye, Manavgat ve Marmaris yangınlarıyla tarihinin en büyük yangınlarını yaşadı. Bu yangınlar, yangına en hassas bitki türünün çam olduğunu gösterdi. Akdeniz iklim tipinin hüküm sürdüğü coğrafyalarda ağaçlandırma amacıyla ne yazık ki en fazla çam kullanılıyor. Küresel ısınma nedeniyle daha uzun yaz kurağı yaşayan bu coğrafyalarımızda artık çamın kullanılmaması gerekiyor. Bu coğrafyaların doğal bitki örtüsünü oluşturan meşe türleri, yabani zeytinler, menengiç ve diğer bodur çalılar hem yangına daha dayanıklı hem de yangından sonra yeniden yeşererek kısa sürede yangının meydana getirdiği zararı kapatabiliyor.

Endüstriyel orman oluşturma uygulamalarından bütün dünyada vazgeçiliyor. Türkiye’de de artık çam dikme projelerine son vermekte yarar var. İzmir ve çevresinde defalarca dikilip, yangınla kül olan orman alanlarımız var.

Yangınla mücadelede yerel birimlerin güçlendirilmesi gerekiyor. Yangına ne kadar kısa sürede müdahale edilebilirse büyümeden söndürmek mümkün oluyor. Bunun için bütün köylerde yangın söndürme ekiplerinin oluşturulmasında yarar var. Yangınla mücadele ekiplerinin uzak mesafelerde çıkan yangınlara müdahalesi geç kalıyor. Özellikle rüzgârlı havalarda yangın iyice genişledikten sonra yangın helikopterleri ve uçakları yetişebiliyor. Dolayısıyla kontrolü güçleşiyor ve daha geniş alanlar yanıyor. Yangının meydana getirdiği tahribat artıyor. Muhtarlıkların traktörle çekilen tanker römorklardan edinmesi, hububat hasatları esnasında hazır bekletilmesi, yine biçerdöver ve balyalama makinelerinde yangın söndürme tüplerinin bulundurulması yangına anında müdahalede önem taşımaktadır.

Orman içi köylerde keçi ve koyun sayısının azalmasıyla yangın sayısındaki artış arasında ilginç artış var. Ağaçlandırma çalışmalarının yapıldığı köylerde, keçi sayısı süratle azaldı. Başka türlü değerlendirme yolu olmayan otları çalıları otlamak suretiyle ekonomiye kazandıran koyun ve keçi yetiştiriciliğinin azalması, orman alanlarının yangına hassasiyetini artırdı. Bazı ülkelerde yangını önlemede keçi kullanılıyor. Özellikle orman içi alanlarda ilkbaharda gelişen otsu türler otlatılarak ormanların yangına karşı direnci artırılıyor.