Muhakkak size de “Yayalaştırma Projesi” adı altında sürekli mesajlar gelmiştir.

Gazetelerimizde de haberleştirdik, okumuşsunuzdur zaten.

.

Projeyenin hedefi şöyle açıklanmış;

“Çarşı Bölgesinin ekonomik canlılığının artırılması…”

.

Buna göre “Eski Balıkhane Sokak, Fetvane Sokak (Kemalyeri Sokak ile Hapishane Sokak arası), Eski Mahkeme Sokak ve Küçük Hamam Sokak, 1 Temmuz 2024 Pazartesi tarihinden itibaren sürekli olarak 09.00-11.00 saatleri dışında kalan zaman diliminde araç trafiğine kapalı olacakmış…”

.

Vay vay vay…

Ne proje ama.

Araç trafiğinin azaltılması ile alışveriş ve sosyal ihtiyaçlar için trafiğe kapalı, güvenli alanlar oluşturulacakmış.

.

Yahu siz Çarşı Caddesi’nde banka duvarlarına park etmiş, yolları ve kaldırımlarda geçişleri engelleyen motosikletlerle ilgilenseniz…

İşbankası ile Akbank arasındaki köşeye atılan nahoş görüntülü çöplerle ilgilenseniz.

Neredeyse Çarşı ortasına çıkarılmış, buzdolaplarıyla, dondurma makineleriyle ilgilenseniz acaba anasıl olurdu?

.

Fetvane Sokak’taki otel müşterileri o sokağa arabasız nasıl girecekler acaba?

.

Üç harfli market zincirlerine çarşı içinde düşünmeden ruhsat verip, şimdi lojistik hizmetlerini yasaklamak ne alaka?

.

Zaten trafik sıkıntısının fink attığı şehirde üç tane yol kapamanın bile ne şekilde sorunlar doğuracağını az çok hesaplamak gerek.

.

Bu projeye göre Yalı Caddesine giren araba, Merkez Fırının yanındaki Tıflı Sokak’tan İnönü Caddesi’ne çıkacak.

Hesap bu.

.

Peki öyleyse Yalı Caddesi’nden girdin, döndün Hanım Sokak’a.

Git gidebilirsen.

Sağlı, sollu arabalar park etmiş.

Yürü git Fatih Sokak’a ve oradan da 1. nolu Büyük Cami Sokak’a.

Girişi, çıkışı, kaldırımı park dolu, geçemezsin.

.

Tüm bunları ayarlamazsak trafik tıkanıp, rezil olacak.

Emniyet her gün buralara bir memur görevlendirmeli.

Yoksa inanın işimiz zor olur.

Proje trafik anlamında kaosa döner.

 

SİZ DE DENEYİN

Hükümetimiz, iktidarımız, canımız ciğerimiz, 22 senedir başımızın tacı olan siyasetçilerimiz nihayet Gri listeden çıkmışlar.

Artık kim soktuysa bizi oraya?

Ama sorsak kesin “Dış güçler” diyeceklerdir.

.

Dünyadaki enerji krizi sonrası canımız hükümetimiz istemeden de olsa elektriğe zam yapmak zorunda kaldı.

İçinizden “Ne enerji krizi yahu, adamlar batırdıkları memlekete dolaylı yollardan para bulabilmek adına elektriğe zam yaptı” diyenleriniz olacaktır.

.

Bre kafirler! Bre melunlar!

Siz hiç laftan anlamaz mısınız?

Dinden, imandan ve dahi, kitaptan korkmaz mısınız?

Sabah-akşam, gece-gündüz canhıraş şekilde çalışan iktidarımıza attığınız bu iftira “Nas” a hiç yakışmadı.

Derhal lafınızı geri alın.

.

Yüzde 38 cik gibi cüzi bir miktar zammı da çok görmeyin.

Bakın otoyollar, köprüler, limanlar, tüneller, havalimanları yapıldı.

Hiç para istendi mi sizden?

.

Ayıptır, günahtır.

Allah’tan korkun.

Ekonominin tillahı gelse bu ülkeyi idare edemez.

Tanrıya şükredelim ki bir tane ekonomist bahşetmiş bize.

.

“22 yıldır seçenler düşünsün” diyerek enerjicilerin yolunu tuttum.

Güneş Enerji Paneli asacağım ve elektriği ucuza üreteceğim.

.

Nasıl mı?

İşte adamlar yapmış.

Balkona çamaşır serer gibi panel koyarak elektrik üreteceğim.

.

Siz de deneyin, belki lazım olur.

 

GEÇMİŞ

Bundan 10 yıl önce Kemal Paşa Mahallesi Muhtarlığının düzenlediği bir etkinlikte benim torun ile birlikte bir çok arkadaşı (ki o zaman 5 yaşındaydılar) Şair Orhan Talat Şalcıoğlu Sokak’taki duvara, denizden buldukları düz taşların üzerine isimlerini yazıp yapıştırarak (ki öğretmenleri yazmıştı) geleceğe mesaj bırakmışlardı.

.

O sokaktan geçtikçe bakardım ve torunumun “Atilla” olan isminin yazılı olduğu taşı bulur, o günleri anardım.

.

Geçen Pazar günü torunumla o sokağa yolumuz düştü.

Kendisi zaten hatırlamıyor haliyle.

Ben kendisine sürpriz yapmak üzere “Gel bak şu sokakta ne yazıyor?” diyerek götürdüm.

Bir de ne göreyim.

Taşların üzeri duvarla beraber pembe badana boyası ile boyanmıştı.

Çocuğun yanında ağzımdan çıkan kelimeyi buraya yazamam tabi.

Ama çok kızdım ve oradaki taşların kimlere nasıl battığı konusunu düşünmeye başladım.

.

Çanakkale’de yıkılan birçok binayla beraber anılarımızın da yıkıldığını göremeyen idarecilere, bir örnek de ben vereyim istedim.

.

Elin memleketlerine gittiğimizde eski binaların hala ayakta durduğunu ve anıların yaşadığını gördükçe, bizim tarihi yok etme konusunda ne kadar vahşi olduğumuzu hatırladım…

Hani İŞİD’e, ele geçirdiği yerlerdeki heykel, resim ve antik eserleri kırıp döktüğünde veya yaktığında nasıl kızıyorsak, aynı şekilde bizim de yakıp yıktığımızı unutmamalı ve geçmişimize sahip çıkmalıyız.

 

KORTEJ VE AFİŞ

Troia Festivali geliyor.

Kaldı 1 ay.

İlgili herkes bir telaş içinde.

Bir dolu organizasyonlar peşindeler.

.

Ama benim defalarca gündeme getirdiğim “Kortej” meselesinden bir haber yok.

.

Elin adamı 3 saat, 5 saat hatta 8 saat süren kortejler hazırlarken bizde uzun yıllardır “tık” yok.

.

Eskiden olduğu gibi Halk Bahçesi’nden savaş arabası ile korteji başlatan Helen ve Paris, arkalarında yürüyen Hektor neden olmasın?

Onları takip eden Priamos ile Hekabe.

Arkalarında Kassandra.

.

Kordonda çeşitli etkinlikler yapılsın, oyunlar oynansın, Troia canlandırılsın.

.

Çeşitli ülkelerden gelen folklor ekipleri dans gösterileri sunsun.

Müzisyenler çalsın, çocuklar gösteri yapsın, resmi daireler ve özel şirketler katılımcı olsun.

Kısaca ortalık şenlensin ve yabancı turistler bu festivale gelmek için can atsın.

.

Düşünün şimdi;

Neden olmasın?

Olmaması için sebep ne?

.

Hatta bu iş sadece belediyeye bırakılmamalı, Valilikte olaya el atmalıdır.

Görevler paylaştırılmalı, şehir karnavala dönüştürülmelidir.

Devlet bile sırf bu festival için ayrı bir bütçe vermelidir.

.

Bu arada festival afişi için yarışma yapıldı ve sonuçlandı.

Yarışma jürisi tarafından yapılan değerlendirme sonucunda “Mesut Tanrıkulu” adlı katılımcının tasarımı birinci seçildi.

.

61’incisi düzenlenecek olan Troia Festivali afişi olarak seçilen tasarımı ben beğenmedim.

Kusura bakmayın.

.

Afiş bana hiçbir şey ifade etmiyor ve anlatmıyor.

.

Tüm dünyanın tanıdığı Troia’nın bilinen en tanıdık sembolü olan Truva Atı’nın olmadığı afişler beni heyecanlandırmıyor.

.

Seçici kurul belki farklı düşünmüştür ancak bana hitap etmiyor.

.

2. ci veya 3. cü olarak seçilen afişler bana göre daha anlamlıydı.

.

Daha önceki yıllarda da Truva Atı’nın olmadığı bir afiş üzerine tartışmıştık.

Tanıtım toplantısında bundan böyle yarışacak afişte “Truva Atı” tasvirinin şart koşulmasının gerekli olduğunu söylemiştim.

.

“Grafik nedir?” diye sözlüğe baktım.

Şöyle yazıyor;

“Biçim, desen ya da çizgilerle gösterme, anlatma.”

.

Peki burada anlatılan ne?

Troia Festivali.

Sembolü ne?

Truva Atı.

Afişte nerede?

.

Dışarıdan bakan bir (yerli veya yabancı bir turist yazısı olmasa) bu afişin Troia’ya ait olduğunu nereden bilecek?

.

Yola düşmüş ve altındaki yazısı kopmuş afişi bulan kişi “Bu nerenin acaba?” diye sormaz mı?

.

Grafik, olayı anlatmaz mı?

Afiş, yazı olmadan da olayı anlatmaz mı?

.

Kimse kusura bakmasın, benim içime sinmedi, olana da hayırlı olsun…