Genç adam gördüğü yaşlı ama sevimli eşeği köy yerinde sahibinden 5 bin liraya satın almak istedi.

Köylü amca eşeği sattı ve parayı alırken “Yarın eşeği kasabaya getirip sana teslim ederim” dedi.

Ertesi gün genç adam, amcayı kasaba meydanında buldu ve eşeği sordu.

Amca “Çok üzgünüm, ama eşek sizlere ömür.” dedi.

Genç adam “Peki, o zaman paramı iade edin” dedi.

Amca parayı alır almaz harcadığını ve iade edemeyeceğini söyledi.

Genç adam biraz düşündü ve “O zaman bana eşeğin ölüsünü ver” dedi.

Amca ölü eşeği ne yapacağını sorunca, “Görürsün...” dedi.

Amca, genç adamı bir ay sonra şehirde gördü ve “Nasıl eşeğin ölüsü işine yaradı mı, bari?” diye sordu...

Genç gülerek “Evet, büyük ödülün eşek olduğu piyangoda yüz liradan 500 bilet sattım. Toplam 50 bin lira kazandım” dedi.

Amca “Peki ölü eşeğe kimse itiraz etmedi mi?” diye sorunca genç adam gene güldü... “Bir tek piyangoyu kazanan itiraz etti; ona da yüz lirasını iade ettim.”

 

OHOOO!

Minik oğlan bahçede oynarken, babasının arabasıyla sokaktan geçip, ormana doğru gittiğini görmüş.

Merak bu ya, o da arabayı izleyerek ormana girmiş.

Bir de ne görsün? Babası ile teyzesi arabanın yanında durmuş öpüşüyorlar.

Çocuk koşarak eve dönmüş, nefes nefese heyecanlı bir şekilde annesine,

-“Anne, anne. Bahçede oynarken babamın arabasıyla ormana doğru gittiğini gördüm. Ben de ormana gittim. Orada babamı teyzemle öpüşürlerken gördüm. Bir süre sonra babam ceketini, teyzemde gömleğini çıkardı. Sonra arabanın arka koltuğuna geçtiler.”

Anne çocuğa dönmüş;

-“Dur bakalım, ne kadar ilginç bir öykü bu böyle. Devamını anlatma. Akşam yemeğinde babanla beraberken anlatırsın, bende babanın suratının ne hale geldiğini görürüm.”

Akşam olmuş, yemeğe oturmuşlar.

Anne çocuğa dönmüş;

-“Bugün neler yaptığını bize anlatsana.” demiş.

Oğlan başlamış anlatmaya;

-“Bahçede oynarken babamın arabasıyla ormana doğru gittiğini gördüm. Ben de peşlerinden gittim. Orada babamı teyzemle öpüşürlerken gördüm. Bir süre sonra babam ceketini, teyzemde gömleğini çıkardı. Sonra arabanın arka koltuğuna geçtiler. Ardından geçen sene, babam seyahatteyken senin amcamla yaptığın şeyden yaptılar.”

 

RAPOR

Karı-koca tatil günü evde televizyon seyretmekten sıkılmışlar ve yatak odasına geçmeye karar vermişler.

Ama ne mümkün.

7 yaşındaki oğlan evde.

-“Oğlum! Hadi biraz sokağa çık, gez, oyna!”

-“Ihhhhh.”

Israr faydasız.

Afacanın sokakta gözü yok.

Babası son bir umutla;

-“Öyleyse, annenle biz odamıza geçelim, sen de salonun balkonuna çık ve etrafta neler olup bitiyor, yüksek sesle bize rapor et!”

Oğlan biraz mızıklanmakla birlikte çaresiz balkona geçmiş.

Anne ve babası da odaya.

Ve afacan canlı yayına başlamış:

-“Şu an bizim sitenin otoparkına yabancı bir araç park etti… Şimdi de tüp arabası sokağa giriş yaptı… Yaşlı Mary teyze markete giriyor…”

Kısa bir sessizlik...

Ve rapora devam:

-“Yan komşumuz Ahmet Bey Amca ile karısı Necla Teyze, yatak odalarında sizin yaptığınızı yapıyorlar…”

Anne ve babası telaşlanıp toparlanıyorlar ve babası sesleniyor içeriden:

-“Oğlum, nereden çıkardın şimdi bunu?”

 “Hiçç...” diyerek iç çekmiş afacan ve devam etmiş; “Kızları Ayşe, balkona çıkmış onlara rapor veriyor da…”

 

İYİLİK!

Avukatın biri ölmüş ve diğer tarafa geçmiş. Cennetin kapısında sorgu meleği avukatın günahlarını esneyerek dinlemeye başlamış:

“Çevreyi kirleten büyük bir şirketi suçlu olduklarını bildiğim halde savundum ve beraat ettirdim. Bir seri cinayet katilini, yüksek ücret ödediği için savundum ve idamdan kurtardım. Birçok müşteriden fahiş fiyat aldım. Parası olmayan kadınları savunmak için onlara ilişki teklif ettim.”

Ve liste uzadıkça uzar gider.

Günahlar bitince, avukat sorar;

-“Bu arada yaptığım iyiliklerde var, onları unutmasak!”

Bunun üzerine Melek, bir süre önündeki defteri karıştırır ve:

-“Haklısın. Bir tarihte dilencinin birine yüz lira vermişsin…”

-“Evet, evet…”

-“Bir başka tarihte de boyacı çocuğa iki yüz lira bahşiş vermişsin...”

Avukat heyecanla cevap verir;

-“Evet, tabii ki…”

Melek yanında duran yardımcısına döner ve:

-“Verin bunun üç yüz lirasını ve derhal Cehenneme atın…”

 

AYARLAMA

Araba piyasası durgun vaziyetteyken, sarışının biri 250 bin kilometredeki arabasını satışa çıkarmış. Haliyle bu külüstüre bir kişi bile talip olmamış.

Arkadaşına yalvarmış yakarmış;

-“Ne olur, bana yardım et, ne olur…”

Arkadaşı dayanamamış ve:

-“Sanayide şu adrese git. Orada Ahmet Ustaya benim selamımı söyle... Arabanın kilometre saatini 10.000 km’ye ayarlasın.”

Sarışın kadın Ahmet Ustayı bulmuş.

Al takke ver külah, anlaşmışlar.

Ahmet Usta, saati 10 bin kilometreye ayarlamış.

Aradan bir hafta geçmiş, arkadaşı yolda sarışına rastlamış.

Bakmış ki hala aynı külüstüre biniyor.

-“O ne yahu! Arabayı hala satamadın mı?”

Sarışın gururlu bir şekilde cevaplamış;

-“Deli misin sen? Daha 10 bin kilometredeki arabamı satar mıyım ben?”

 

SİTEM

Eve zamanından erken dönen koca karısını yatakta en iyi arkadaşlarından biri ile yakalamış.

Adam hiç tereddüt etmeden soğukkanlılıkla silahını çekmiş ve arkadaşını vurmuş.

Kadın yatakta şöyle doğrulmuş ve sitemkâr bir tavırla;

-“Bak bu şekilde davranmaya devam edersen hiç arkadaşın kalmayacak.”

 

ÇARPMA

Kadın doktora gittikten sonra eve gelmiş ve kocasına müjdeyi vermiş.

-“Hamileyim!”

Adam şaşkınlık içerisinde içinden; “İmkânsız! Ben hep dikkat ederim” demiş ve almış doktorun yanında soluğu.

-“Anlayamıyorum doktor, o kadar dikkat etmiştim hâlbuki…”

Doktor sakin bir tavırla:

-“Bakın bayım… Bu araba kullanırken dikkat etmeye benzer. Siz dikkat edersiniz ama başkası gelip çarpar!”

 

KAPLUMBAĞA

Küçük kaplumbağa birkaç saatlik bir uğraşı sonucu ağacın en tepesine ulaştıktan sonra kendini boşluğa bırakmış ve kabuğunun tam üzerine “Küütt!...” diye sertçe yere düşmüş.

Kendini kontrol edip bir şeyi olmadığını anlayınca tekrar ağaca tırmanmış, oradan tekrar aşağı atlamış ve yine “Gümm!...” diye vurup, sekmiş yerden…

Debelenip düzeldikten sonra yine tırmanmaya başlayınca, dalın ucunda tüneyen iki kargadan biri diğerine:

-“Hanım… Olmuyor ama... Bu gidişle canından olacak! Onu evlat edindiğimizi söyle artık şuna yahu!...”

 

BEKLİYOR

Bir gün ahırdan gürültüler geldiğini duyan adam, ahıra girdiğinde dişi eşeğinin yerlere yatarak sürtündüğünü görmüş.

Bu durumun bir hayvan hastalığı olabileceğini düşünen eden adam, eşeği traktöre bindirip veterinere götürmüş ve doktora anlatmaya başlamış:

-“Doktor bey, benim eşeğe bir haller oldu. Ahıra girdiğimde bir de baktım ki eşeğim yerlere yatmış, sürtünüp duruyordu. Acaba hasta mı oldu?”

Veteriner gülerek;

-“Karşı köyü bilir misin?” diye sorar.

Adam, “Evet, bilirim” deyince doktor:

“Orada bir erkek eşek var. Onun yanına götür” demiş.

Adam eşeği traktöre bindirip karşı köyde götürmüş ve diğer eşeğin ahırına götürüp bırakmış. Bir müddet sonra da gidip eşeğini alıp köyüne dönmüş.

Ertesi gün gürültü duyup ahıra girmiş ve bakmış ki eşek yine yerlere yatarak sürtünüyor. Hemen eşeği traktöre bindirip yine veterinere götürünce doktor:

-“Sen eşeğini yine o eşeğin yanına götür” demiş.

Adam eşeğini traktöre bindirip yine karşı köydeki eşeğe götürmüş.

Yine aynı şeyler tekrar etmiş.

Ertesi sabah adam kalkmış ve yemeğini yerken dikkatini çekmiş, ahırdan gürültü filan gelmiyor. Merak etmiş ve karısına;

-“Git bak bakayım hanım, eşek iyileşti galiba?”

Kocasının dediğini yapan kadının gitmesiyle gelmesi bir olmuş. Karısını nefes nefese kalmış bir halde gören adam merakla sormuş:

-“Ne oldu. Eşek iyileşti mi yoksa?” diye sorunca karısı da:

-“Bilmem ama bizim eşek traktöre binmiş seni bekliyor.”

 

SÜPERMEN

Adamcağız hayli alkollü ve de bitkin üstelik gecenin saat üçünde evine gelir. Karısı ise son derece zinde, duruma kesinlikle hâkim bir şekilde kocasını sorgulamaya başlar;

-“Söyle bakalım Süpermeeen! Neler yaptın bu akşam?”

-“Valla karıcığım, patronla beraber müşterileri yemeğe çıkarttık.”

-“Eeee, sonra ne yaptınız Süpermen?”

-“Oradan striptiz kulübüne gittiiik... Ben sadece seyrettim.”

-“Yani sen bir şeyler yapmadın değil mi, Süpermen?”

-“Ben hiç bişeycikler yapmadım, ama sen niye bana ikide bir Süpermen diyorsun?”

-“Çünkü ben bir seni, bir de Süpermen’i gördüm donunu pantolonunun üstüne giyen…”