Adamın birisini işten çıkarmışlar.

Arkadaşı kendisini otururken görünce yanına gitmiş ve “Hayrola, işten mi çıkardılar, ne oldu?” diye sormuş.

Adam; “Sen de işçi olarak çalıştın. Ustabaşı ne demektir bilirsin. Hani, şu eli arkasında, ortada boş boş dolaşıp çalışanları izleyen adam…”

-“Eeee? İşten çıkarılmayla ne ilgisi var?”

-“Benim ustabaşı olmadığımı anladılar sanırım…”

 

BİR SORU

“Çok iyi bir maaşla sekreter alınacak” ilanını okuyan üç genç kız söz konusu iş yerine müracaat ederler.

Yöneticiler, üç adaya da aynı soruyu sorarlar:

-“İki iki daha kaç eder?”

Ama farklı cevap alırlar.

Birinci kız cevaplar:

-“Dört eder.”

İkinci kız cevaplar:

-“Yirmi iki eder.”

Üçüncü kız ise:

-“Bazen dört, bazen yirmi iki eder.” şeklinde cevap verir.

Şimdi soru şu:

“Hangi kızı işe alırlar acaba?”

Cevap çok kolaydır:

“Bir bakandan kartvizit getiren kızı.”

 

SALAKLIK PARAYLA

“Annesinin altın gününü basan genç, 12 adet çeyrek altın, 1 adet mezdeke kasedi ve 2 tabak kısırla kayıplara karıştı.”

.

“Komşunun kısır gönderdiği tabağı boş yollamamak için kısır koyup geri gönderilir. Buna kısır döngü diyoruz.”

.

“Sigara paketinin üstüne bizim sınıfın resmi konulup üstüne sigara içerseniz çocuklarınız böyle olur deseler tüm Türkiye sigarayı bırakır yemin ediyorum.”

.

“Sabah uyandığımda alarmın çalmasına daha 2 saatin olduğunu gördüm, sevinçten uyuyamadım…”

.

“Eleman pantolona 200 lira deyince;

‘Adam mı kazıklıyorsunuz lan siz?’ dedim.

‘Yoo!’ dedi.

‘İyi o zaman dedim’ aldım.

Sormak lazım, yoksa kazıklanmak istemem.”

.

“Aldığımız çeyrek altını kutusunda rahat ettirebilmek için altına sünger koyan bir milletiz.”

 

DÜŞÜNCE FARKI

Bir gün karımla yaşam ve ölümden bahsediyorduk.

Ona dedim ki:

“Beni günün birinde yaşam ünitesine bağlı, suni solunumla yaşayan, kolunda serumla hayatta kalmaya çalışan bir durumda görürsen hiç düşünmeden bütün fişleri çekip, evin şalterini kapatabilirsin… Bu şekilde suni bir hayata bağlı yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim.”

Karım bana hemen cevap vermedi.

Gayet sakin kalkıp kablolu televizyonun kablosunu çıkarttı, sonra dvd’yi kapadı, bilgisayarın, iPod’un ve Xbox’un bağlantılarını kesti, cep telefonunun pilini çıkarttı, sonra da bara gidip bütün içkilerimi musluğa dökmeye başladı.

İşte o zaman kadınların düşünce dalgalarının bizimkine hiç uymadığını anladım.

 

AYILINCA

Doktor Temel’in karşısına oturmuş ve tüm tahlillerini masaya yatırmıştı.

Ciddi bir suratla;

-“Sayın Temel Bey, bütün tahliller, raporlar burada ama anlayamıyorum, sanki her şeyin sebebi alkol gibi geliyor.”

“Tamam o zaman” demiş Temel,

-“Siz ayılınca ben gene gelirim…”

 

EMİN MİSİN?

Kadının beşinci kocası ağır hastalanmış.

Adam korkunç ağrılar içinde kıvranırken kadın telaşla yerinden fırlamış:

-“Hemen gidip Doktor Richmont’u çağırayım!”

Kocası:

-“İyi bir doktor olduğundan emin misin?”

Kadın:

-“Emin olmaz olur muyum?” demiş. “Ölen 4 kocamı da aynı doktor tedavi etmişti!…”

 

 

KIRMIZI MÜREKKEP

Bir Alman, Sibirya’da iş bulur.

Bütün haberleşmelerin sansürden geçeceğini bildiğinden arkadaşlarına önerir:

“Bir kodlama sistemi kuralım. Benden gelen mektup mavi mürekkeple yazılmışsa doğru, kırmızı mürekkeple yazılmışsa yalan olsun.”

Bir ay sonra arkadaşları mavi mürekkeple yazılmış bir mektup alırlar:

“Burada her şey mükemmel, dükkânlar tıka basa mallarla dolu, yiyecek bol, apartmanlar büyük ve çok iyi ısıtılıyor, sinemalar batıdan filmler gösteriyor, ilişki kurabileceğim çok sayıda güzel kız var tek bulunmayan şey kırmızı mürekkep…”

 

AĞLAMA DUVARI

Kudüs’te görevlendirilen bir gazeteci, Ağlama Duvarı’nın önünden her geçişinde, yaşlı bir Musevi’nin orada öyle durup dua ettiğini fark etmiş.

Bir hafta, iki hafta…

Sonunda adamla bir röportaj yapmaya karar vermiş.

İzin alıp açmış teybini, sormuş adama:

-“Kendinizi biraz anlatır mısınız?”

-“Adım David, Polonya Yahudi’siyim. Yaşım 68. Smalla’da bir kumaş dükkânım var. Evliyim. İki çocuğum Tel Aviv’de bir çiçek serasında çalışıyor…”

-“Sizi her gün burada, Ağlama Duvarı’nın önünde, dua ederken görüyorum.”

-“Evet, her sabah dükkânı açmadan buraya gelirim. Dünya barışı ve insanların kardeşliği için dua ederim. Öğle tatilinde bu sefer insanların mutluluğu, acıların sona ermesi için Yaradan’a yalvarırım. Akşam da, eve dönerken, bu kez dürüst ve iyi insanların esenliği için dua ederim. Cumartesi günümü de burada, yine dua ederek geçiririm.”

-“Ne güzel! Kaç senedir bunu sürdürüyorsunuz?”

-“İsrail’e göçtüğümden beri, yani 40 yılı geçti.”

Gazeteci çok etkilenmiş, heyecanla sormuş:

-“40 yıldır her gün dua ediyorsunuz. 40 yıldır yılmadınız. Bugün nasıl bir duygu içindesiniz, neler hissediyorsunuz?”

Uzun uzun iç geçirmiş yaşlı Musevi, sonra da bezgin bir sesle cevap vermiş:

-“Vallahi artık bilemiyorum” demiş, “İçimde, sanki duvara konuşuyormuşum gibi bir his var…”

 

DEĞİRMEN

Değirmencinin biri değirmene gelen müşterilerinden geceye kalanları evinde ağırlarmış.

Yine bir gün müşterilerinden biri havanın kararmasından ötürü evine gidememiş ve değirmencinin evinde misafir olmuş.

Akşam yemeği için kurulan sofraya birlikte oturup yemeğe başlamışlar.

Değirmencinin karnı doyduğu halde misafiri ‘utanmasın diye’ azar azar yemeğe devam ediyormuş.

Misafir ise önüne konan bazlamayı nerdeyse iki lokmada yutuyormuş.

Dokuzuncu bazlamayı bitiren misafir değirmenciye;

-“Emmi, midemin değirmeni sabahtan beri çalışmıyor, sayende karnım doymak üzere. Yenge bir bazlama daha atabilir mi?” deyince değirmenci çileden çıkmış:

-“Yeter ulan, yeter! Senin değirmen çalışacak derken benim değirmen kapanacak.”

 

KOÇ KES!

Vicdanında bir sızlama hisseden politikacı, yaşlı bir adama fikir danışmış:

-“Ben halka 6 defa yalan söyledim baba” demiş. “Bana günahımın affı için ne yapmamı tavsiye edersin?”

İhtiyar, soru üzerinde düşünmüş, sonunda şu cevabı vermiş:

-“İki koç kurban et, peşinden tövbeyi unutma” demiş.

Politikacının yanındaki arkadaşı da fırsatı kaçırmadan sormuş:

-“Ben, beş kez yalan söyledim, bana ne tavsiye edersin?”

İhtiyarı bir düşünce almış, ama onun da çaresini hemen bulmuş:

-“Bir defa daha yalan söyle. Altı olunca, sen de iki koç kesip tövbe edersin.”

 

ADAYLAR

Camı açık bir odaya “100 kadar tuğlayı” belli şekilde dizili bırakın.

Daha sonra odaya iş için müracaat etmiş, “2 veya 3 aday” yollayın ve kapıyı kapatın.

6 saat sonra odaya giderek durumu analiz edin:

1- “Eğer tuğlaları sayıyorlarsa, muhasebe bölümüne yerleştirin.”

2- “Eğer tuğlaları tekrardan sayıyorlarsa, denetçiler bölümüne yerleştirin.”

3- “Eğer odanın her yanına tuğla saçmışlarsa, mühendisliğe yerleştirin.”

4- “Eğer tuğlaları garip bir düzende sıralamışlarsa, planlama bölümüne yerleştirin.”

5- “Eğer tuğlaları birbirlerine atıyorlarsa, operasyonlar bölümüne yerleştirin.”

6- “Eğer uyuyorlarsa, güvenlik bölümüne yerleştirin.”

7- “Eğer tuğlaları parçalara ayırmışlarsa bilgi teknolojileri bölümüne yerleştirin.”

8- “Eğer boş boş oturuyorlarsa, insan kaynakları bölümüne yerleştirin.”

9- “Eğer bir çok farklı kombinasyon denediklerini söylüyorlar ama bir tuğlayı bile yerinden kıpırdatmamışlarsa, satış bölümüne yerleştirin.”

10- “Eğer odada değillerse, pazarlama bölümüne yerleştirin.”

11- “Eğer camdan boş boş dışarı bakıyorlarsa, stratejik planlama bölümüne yerleştirin.”

Ve son olarak:

12- “Eğer birbirlerine bir şeyler anlatıyorlarsa ve tek tuğla bile yerinden oynamamışsa, onları tebrik edin ve üst yönetime yerleştirin.”

 

HEMOROİD

Bir Amerikan askeri birliğinde askerler hemoroid olmuş.

Revire gezmeye gelen komutan, her askerin önüne duruyor ve soruyormuş:

-“Merhaba asker, hastalığın nedir?”

-“Komutanım, hemoroidim var”.

-“Tedavi olarak ne yapıyorlar?”

-“İlaçlı pamuk efendim.”

-“Bir arzun var mı asker?”

-“Bir an evvel iyileşip tekrar vazifeme dönmek istiyorum komutanım...”

Komutan herkesin önünde durup aynı soruları sormuş ve hep aynı cevapları alınca memnun olmuş.

Sıra en son sıradaki adama gelmiş.

Ona da aynı soruları sormuş;

-“Merhaba asker, hastalığın nedir?”

-“Bademciklerimden rahatsızım efendim”.

-“Öyle mi? Peki ne ilaç kullanıyorlar?”

-“İlaçlı pamuk efendim.”

-“Güzel. Peki bir isteğin var mı evladım?”

-“Var, efendim. Mümkünse sıra bana gelince pamuğu değiştirsinler.”