Temmuz ayının 20-25’i arası Türk tarihinde önemli yer tutmaktadır. Lozan barış anlaşması ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşu aynı tarih aralığına denk gelmektedir.

Kıbrıs Türklerin gündemine 1570’lerde düşmüştür. Deniz yoluyla hacca giden Türkleri soyan Venedikli korsanların sürekli sığındığı Kıbrıs Adası, 1571 yılında Türklerin hakimiyetine geçmiş, Osmanlı toprağı olmuştur.

Kıbrıs fetih edildiğinde azınlıkta olan Rum Ortodokslarına imtiyazlar tanınmış ve çoğunlukta olan Katolik Venediklilerin nüfusu zamanla azalmıştır. Önceleri Kıbrıs’a asker aileleri yerleşmiş, daha sonra başta Karaman olmak üzere Kapadokya yöresinden binlerce Türk aile göç ederek Kıbrıs’a yerleşmişlerdir. Adanın Kuzey tarafına yerleşen Türkler, zamanla Rumlarla birlikte yaşamış ve onların kültürlerinden önemli derecede etkilenmişlerdir.

Harekâtın gerekçeleri herkes tarafından bilinir. Bir zamanlar imtiyazlı nüfus halinde tutulan Rumlar, Türk yerleşim alanlarına tacizlerini artırmışlar, insan aklının alamayacağı mezalimler yaşatmışlardır. Kıbrıs Barış Harekâtıyla mezalimlerin önüne geçilmiş, Kıbrıs Türk Halkı huzura kavuşmuştur.

Türklerin Kıbrıs serüveni farklı boyutlarıyla bugüne dek süregelmiştir. Türklerin önemli bir kısmı Rumların baskısı nedeniyle İngiltere’ye göçmüşlerdir. Bugün Kıbrıs’taki Türk nüfusu kadar bir nüfus İngiltere ve Avustralya’da yaşamını sürdürmektedir. İngiltere Kıbrıs Türkleri için ikinci bir anavatan konumuna gelmiştir. Barış harekâtından sonra Kıbrıs’a yeni göçler olmuş, ancak mevcut Türk nüfusu tarafından çok fazla kabul görmemiştir. İkilik oluşmuştur. Menderes döneminde Kıbrıs Türkleriyle ilgili İngiltere’de kültür dernekleri oluşturulmuş, ancak güçlü bir birliktelik sağlanamamıştır. Türk gelenek ve göreneklerinden uzaklaşan soydaşlar, Kıbrıs meselesinde etkin bir lobi faaliyeti yapamamaktadırlar.

Her yönüyle Kıbrıs Barış Harekâtı, Kıbrıs Türkü için olumlu sonuçlar vermiştir. Türkiye’nin garantörlüğü konusunda Birleşmiş Milletlerde sıkıntılı haller yaşansa da önemli olan asırlardır var olan Türk toplumunun geleceğini de garantiye almanın başka yolu yok gibi görünüyor. Bununla birlikte, adadan Türk göçünün nedenleri arasında en önemli yer tutan geçim sorununun çözümlenmesi, ekonomik anlamda sürdürülebilir geleneklerin oluşturulmasında yarar vardır. Sürekli destek yerine, kendini sürdüren ekonomik yapıların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Rum kesiminin AB üyeliğine kabulü, Türk tarafında buruk bir hava estirmiş olsa da ulus kimliğinin muhafazası ve gelecek kuşaklara taşınması, Türk halkının çıkarlarının korunması açısından mevcut yapının korunması gerekmektedir. Türkiye’ye karşı olan güvenin tabanda daha güçlü bir şekilde pekiştirilmesi için de bizzat kamusal yatırım hizmetlerinin geliştirilmesinde yarar vardır.

İnsanları toprağında tutmanın en önemli yolu, doğduğu topraklarda doyurabilmektir. Ekonomik önceliklerini, potansiyellerini değerlendirebilecek yeni yaklaşımlarla, zengin bir Kuzey Kıbrıs yaratmak, Kıbrıs Türkünün, ulus olarak varlığını sürdürmesi için mutlak zorunluluktur. Küçük’lerin, Denktaş’ların ulus kimliğini öne çıkaran güçlü siyasi faaliyetleri sayesinde bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vardır. Eğer ulus kimliği öne çıkarılmasaydı, çok daha fazla göç verilir, adada Türklerin varlığından bahsetmek güç olurdu.

Var olmak, varlıklı olmakla yakından ilgilidir. Varlıkların kayboluşu ulus varlığının en büyük tehdididir. Bu nedenle hem kültürel hem de ekonomik varlıkların güçlendirilmesi ve geliştirilmesiyle Türk yurdu, yurt olarak kalacaktır.