Her bölgenin, her yörenin belli iklim ve coğrafik özellikleri var. Bunları değiştirmenin imkânı yoktur. Dolayısıyla doğal şartlara uygun hareket etmek, doğaya çok fazla müdahale etmemek gerekir. Ancak insanoğlu elindeki teknoloji gücüyle doğaya meydan okuyup duruyor.
Bu yaz ortalarında Doğu Karadeniz, Kars ve Ardahan bölgelerinde meydana gelen yağışlar, taşkınlar doğaya yapılan müdahalelerin ne kadar bilgiden uzak olduğunu gösteriverdi.
Eski dere yataklarına bakılacak olursa, bir yörenin hangi yağış özelliklerine sahip olduğu, yağışların oluşturabileceği taşkınlar az çok tahmin edilebilir. Ancak insanoğlu elinde makine gücüne dayanarak yapıyı değiştirmeye çalışıyor ve sonuçlarını çok ağır bir şekilde ödüyor.
Bir yörenin yüzey alanı incelenecek olursa, havzanın hangi yağış yoğunluğuyla ne kadar su toplayabileceği, yüzey akışının ne kadar zamanda derelerde toplanarak sele dönüşebileceği en küçük ayrıntısına kadar tahmin edilebilir. Karayolları üzerinde yapılan köprü ve menfezlerin biraz fazla sayılabilecek bütün yağmurlarda suyu taşıyamadığını ve suyun yolun üzerinden geçtiğini hemen herkes görmüştür. Bunları bile bile hala köprü ve menfezlerin yolun tesviyesine uydurularak basık yapılmasını anlamak mümkün değildir.
Eski yerleşim yerlerinin yağmurdan zarar gördüğüne hiç kimse şahit olmamıştır. Ancak son elli altmış yılda yapılan ev, ahır, ağıl ve benzeri yapılar küçük bir taşkında sular altında kalmaktadır. Oysa teknoloji geliştikçe, sel ve diğer afetlerin boyutları hakkında daha geniş bilgi sahibi olma şansı vardır. Buna rağmen tesislerin yapımında bu inceliklerin dikkate alınmaması, iklim olaylarını hiçe saymak anlamına gelmektedir.
Suyu durdurmak imkânsızdır yürüdükten sonra. Bu nedenle sel vakalarını doğal süreç içerisinde değerlendirmek ve selin varlığına göre yapılanmak gerekir. Küçük seddelerle hızını azaltmak biraz mümkün olsa da, taşıdığı moloz ve benzeri materyali bırakması sağlanabilir. Bu şekilde köprü ve menfezlerin tıkanması önlenebilir. Havzanın ağaçlandırılması, bitkilendirilmesi bir yere kadar yağışın yüzey akışına geçmesini yavaşlatabilmektedir. Ancak kesin çözüm değildir.
Yaz yağmurlarının sel ve taşkınlara neden olduğu coğrafyalar aslında geçmiş yıllarda da sel felaketleri yaşamışlardı. Üstelik bazı bölgelerde orman iyi olmasına rağmen sel felaketlerine şahit olabiliyoruz. Araziler ağaçla kaplı olsa dahi su yolları üzerine yapılan yollar ve farklı yapılar sellerin gücünü artırıyor. Dolayısıyla taşkınları yaşandığı alanlarda derelerin kısa aralıklarla temizlenmesi ve seddelenmesi gerekiyor. Taşkın önleme altyapısına ve erken uyarı istasyonlarına ihtiyaç bulunuyor.
Gerek yerleşim ve ulaşım, gerekse diğer altyapı ve yerleşim uygulamalarında meteorolojiden ve coğrafyadan daha fazla yararlanma zorunluluğu vardır. Yoksa doğaya kafa tutmanın anlamı yoktur.