CHP Lideri Özgür Özel AKP Merkezine gidip Erdoğan ile el sıkışınca epey gürültü kopmuştu.

İzmir’de düzenlenen “Sansürün Kaldırılışının 116. Yılı ve Demokrasi Mücadelesi” konulu panele katılan CHP’nin 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bu konu üzerine şunları dedi;

“Sarayda oturanların elini sıkmayacağız, mücadele edeceğiz. Demokrasi lütuf ile verilmez. Demokrasi kararlı mücadele ile olur” şeklinde bir açıklamada bulunmuş.

.

Konuşmasında nedenini şöyle açıklamış;

“Siz susmayın, konuşabilin” diye elini sıkmıyorum.

Halkımıza “Sürtük” dediği için, “Çapulcu” dediği için onun elini sıkmıyorum.

Partime ve kendinden olmayan seçmene “Terörist” dediği için elini sıkmıyorum.

Vatandaşlığımızı “Üç kuruş paraya sattığı için” elini sıkmıyorum.

“Milletin parasına el uzattığı için” elini sıkmıyorum.

“Gezi’de hayatını kaybeden Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan için” elini sıkmıyorum ve yüzüne bakmıyorum.

Beni tehdit ettiği için değil, bana hakaret ettiği için değil, linçlere suikastlara uğradığım için değil, saldırılara uğradığım için değil, “Gazeteciler, öğrenciler, akademisyenlerin hakkını hukukunu savunmak için” onun elini sıkmadım ve sıkmayacağım.

“Süleyman Şah türbesini kaçırıp vatan toprağını terk ettiği için” elini sıkmayacağım ve gözüne bakmayacağım.

“Türkiye’yi bir sığınmacı deposuna dönüştürdüğü için” elini sıkmayacağım ve yüzüne bakmayacağım.

“Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sahte videolar hazırladığı için” yüzüne bakmayacağım ve elini sıkmayacağım.

.

Bu konu CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e sorulmuş, cevabı şöyle olmuş;

“Kemal Bey hiçbir zaman birinci partinin lideri değildi. Çok istedi ama olmadı, çok çalıştık ama olmadı. Olsaydı o da benim dediğimi yapardı…”

.

Bu olay üzerine gel de Demirel’i arama.

Rahmetli bu konularda oldukça naif, oldukça espriliydi.

Ortalığı germe yerine yumuşatma konusunda ustaydı.

.

Aklıma geliverdi birden.

.

Zamanında Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit arasında da böyle uzlaşmaz tavırlar sergileniyordu.

Birbirlerine küslerdi adeta.

Karşılaştıklarında birbirlerini görmezden geldikleri bile olurdu.

.

Zamanın Cumhurbaşkanı Vekili İhsan Sabri Çağlayangil, Adalet Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Süleyman Demirel ile CHP Genel Başkanı olarak Ana Muhalefet Partisi lideri Bülent Ecevit’i, Çankaya Köşkü’ne çağırmış.

Gazeteciler bu önemli görüşmenin neticesini alabilmek için kapı girişinde karargâh kurmuş bekliyorlar.

Görüşme 3 saat sürdükten sonra Köşkten ilk ayrılan Ecevit olmuş ve gazetecilere demeç vermeden gitmiş.

Peşinden Başbakan Süleyman Demirel gazetecilere bilgi vermek için makam aracından inip, toplantı salonuna gelmiş.

Cumhurbaşkanı Vekili Çağlayangil’i, “Anarşi ve Reform” konularında bilgilendirdiğini anlattıktan sonra soru almaya başlamış ve sorulan sorulara cevapları vermiş.

Toplantı bitip Demirel salondan ayrılırken bir gazeteci; “Başbakanım öğrendiğimize göre, içeride Sayın Bülent Ecevit’in elini sıkmışsınız!” şeklinde bir soru sormuş.

.

Aynı Özgür Özel’e “Neden Erdoğan’ın elini sıktınız?” diye sordukları gibi.

.

Demirel, hafifçe gülümsemiş ve ona dönerek şu yanıtı vermiş;

“Ya neresini sıkacaktım?”

(Bu cümlenin aynısını İngiliz bakana söylediği de rivayet edilir)

.

40 yıla yakın siyasi hayatında bu ve bunun gibi verdiği cevaplarla her daim gündeme gelmişti rahmetli.

Bu mübarek günde onu rahmetle anmak adına bugün bunlardan bir kaçını da sizlere alıntılayarak nakletmek istedim.

.

Süleyman Demirel’in başbakan olduğu bir dönemde, 12 ada konusunda Yunanistan ile yine sorun yaşanmış, karşılıklı kılıçlar çekilmişti. Ertesi gün kabine toplanmış ve toplantı uzun saatler sürmüş.

Dışarıda gazeteciler soruyu soruyor;

-“Sayın Başbakan, Yunanistan Ege Denizi'nin bir Yunan gölü olduğunu iddaa ediyor. Cevabınız ne olacak?”

Demirel’in cevabı şöyle oldu;

-“Ege bir Türk gölü değildir. Ege bir Yunan gölü de değildir. Binaenaleyh, Ege zaten bir göl de değildir!”

.

Süleyman Demirel’in, zamanında benzin yokluğu hakkında kendisine gazetecilerden yönelen sorulara verdiği efsanevi cevap.

“Benzin vardı da biz mi içtik? Su mu daha değerlidir benzin mi? Tabii ki su, benzin içilmez ama su içilir.”

.

Türkiye’de 70’lerin sonunda yaşanan ekonomik krize atfen bu söz sarf edilmiştir.

Demirel, dış ticaret açığındaki artışı ve döviz darboğazını “70 sente muhtacız!” diyerek ifade etmiş ve bu söz tarihe geçmiştir.

.

Başbakanken bir programda kendisine “Sizi o bulunduğunuz yerden altı defa indirdiler, hala orada nasıl duruyorsunuz?” diyen gazeteciye verdiği cevap: “Ben altı kere gittiysem yedi kere geldim…” şeklinde olmuş…

.

Kendisinin Beşiktaşlı olduğunu yıllar sonra açıklayan Demirel’e zamanında şu soru sorulmuştu;

“Fenerbahçe mi, yoksa Galatasaraylı mısınız?”

Verdiği cevap şöyle olmuş;

“Beşiktaş’ı niye sormuyorsun?”

.

Demirel, 1979 yılındaki Maraş katliamının ardından, “Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz” şeklinde bir cümle sarf ettiği söylendi.

Ancak daha sonra o cümleyi şöyle düzeltti;

“Böyle bir şey söylemiyorum, devlet cinayet işleyenin yakasına yapışmak zorundadır…”

.

Yıl 1968.

Demirel Başbakan ve Adalet Partisi Genel Başkanı.

Partisinin Ankara İl Kongresi’nde, öğrenci eylemleri ve yürüyüşleri konusundaki eleştirileri yanıtlarken şu sözü söylüyor; “Sokaklar eskimez. Takati olan yürür”

Ancak bu söz daha da sertleştirilerek, “Yollar yürümekle aşınmaz” şeklinde veriliyor.

Demirel daha sonra bu sözü, “Kimse beni yanlış çıkarmak için, ‘Bakalım yollar yürümekle eskir mi?’ diyerek daha fazla yürümemiştir” diye geliştirmiş.

.

Kırıkkale’de cephane fabrikası patlamıştır. “Neden önlem alınmadığı” şeklindeki suçlamalar gazete manşetlerinden inmezken Demirel kendi üslubuyla olayı bu sözleri şöyle değerlendirdi;

“Kimin aklına gelir patlayacağı?”

.

Rahmetli Duygu Asena’nın ilk popüler olduğu dönemlerde kendisine konu hakkındaki düşünceleri sorulmuş.

Demirel: “Bunun icabı vardır veya yoktur bu ayrı bir mesele… İcabı yoksa fuzuli bir şey yapılmış olmaz yine de… İcabı varsa feminizim fevkalade bir şeydir…”

.

24 Şubat 1993.

Kendisi Başbakan.

“Kontrgerilla” soruluyor kendisine.

Cevabı şöyle veriyor; “Kontrgerilla tartışması kadar Türkiye’de havanda su dövülen bir konu yoktur. Deniyor ki, araştıralım. O zaman her şeyi araştıralım, ‘Yyarın güneş doğacak mı?’ diye araştıralım…”

.

Muhabir Başbakanlığı sırasında kendisine soruyor:

“Efendim, derin devlet nedir?”

Demirel cevaplıyor:

“Derin devlet, normal devletin raydan çıkmış halidir.”

.

Terör Örgütü PKK’nın ateşkes ilan etmesi üzerine Devlet adamı kimliği ile şu cümleleri söyler;

“Kan döken insanlar ‘Biz kan dökmekten vazgeçtik’ derlerse, ‘İyi yaptınız, alın size bir mükâfat verelim’ denmesi mümkün değil. Kan döken insanlara ‘Aman vazgeçmeyin, kan dökmeye devam edin’ demek de mümkün değil. Kan döken insanlar bundan vazgeçerlerse, ‘Bu iyi olmadı’ demek de mümkün değil.”

.

Bülent Ecevit’e söylediği söz hala kulaklarda;

“Dört kaz teslim etsen, akşama üçünü kaybedip gelir…”

.

Bu cümleyi sarf etmeyen hükümet kalmadı.

20 senedir ülkeyi yönetenler bile neredeyse kendi kendilerine söylemeye başladı.

Siyasiler seçilir seçilmez ilk olarak “Enkaz devraldık” diyorlar ama bu cümlenin asıl sahibi ve siyasi literatüre ilk sokan Demirel’in kendisidir...

.

1978’de yılında (ki bizim öğrencilik yıllarımız) CHP iktidarı 2 yıllık okullarda okuyanlardan isteyenleri, bir hak vererek eğitim enstitülerine almıştı.

Çok kısa bir zamanda bu öğrenciler öğretmen statüsünde çalışmaya başlamış ve ülkenin öğretmen ihtiyacı giderilmeye çalışılmıştı. İşte bu olay üzerine Rahmetli Demirel şunu söylemişti;

“Kırk günde kabak yetişmez.”

.

Üniversite ziyaretlerinden birinde sol görüşlü bir öğrenci Demirel’i sıkıştırmaya çalışır.

-“Türkiye’de yapılan her türlü işi sahiplenmek gibi bir adetiniz var…”

-“Sen nerde oturuyorsun?”

-“Niye ki? Kadıköy'de!”

-“Hah işte buraya her gün gelmek için üstünden geçtiğin köprü var ya…”

-“Ee evet…”

-“Onu işte ben yaptım!”

.

12 Mart 1971’de ordu ikinci defa, bu sefer bir muhtıra ile Türk siyasetine el atıyordu.

Oysa meclis bu defa askerlerin emirlerini uygulamaya hiç de niyetli değildi.

Askerler, görev süresi biten Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın yerine Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler'in seçilmesini istiyorlardı. Oysa meclis çoğunluğunu elinde bulunduran iki partinin lideri, Demirel ve Ecevit buna izin vermediler.

Faruk Gürler'in yerine Genelkurmay Başkanı olan, Semih Sancar ile Demirel’in gizlice görüştüğü söylentisi ortaya atılmıştı.

Gazeteciler, Demirel’den “Hayır görüşmedik” cevabını alınca Semih Sancar’a giderek “Efendim siz her parti lideriyle görüşüp de Sayın Demirel ile görüşmediniz mi?” diye sorarlar. Semih Sancar ise buna karşılık “Hayır canım, dün görüştük ya!” diyerek ağzından sırrı kaçırmış.

Bunun üzerine gazeteciler tekrar Süleyman Demirel'e gelip olayı anlatarak “Efendim daha dün görüşmedik demiştiniz.” Diye sorunca Demirel bunun üzerine gazetecilere o meşhur sözü fısıldamış.

“Efendim dün dündür, bugün bugündür.”

.

GAP Projesinin bitmeyeceği konusunda görüş bildirilmesi üzerine şu cümleyi sarf etmiştir;

“GAP’ı kimseye gaptırmam.”

.

Çay’a yapılan zam sonrası kendisine yöneltilen soru üzerine şu cevabı vermişti;

“Bu zam değildir, kalite ayarlaması yapıldı. Çayın kalitesi yükseltildi.”

.

Süleyman Demirel, kendisini dinlemeye gelen meclis araştırma komisyonuna, 1980 darbesi için söylediği cümle hala kulaklardadır;

“Dünkü güneşle bugünkü çamaşır kurutulmaz.”

.

24 Ocak kararlarından sonra yaptığı konuşmada şunu demişti;

“Kim ödeyecek 350 Milyar Lira zararı? ‘Ben öderim’ diyen bir babayiğit çıksın göreyim. ‘Devlet öder’ diyen çıksın göreyim. Nereden öder devlet 350 milyar lira zararı?”

 

Süleyman Demirel’in unutulmaz bir sözü de şudur:

“Şapkamı alır giderim…”

1960 ihtilalinden 3 yıl sonra, Celal Bayar için özel af çıkar. Kayseri Cezaevi’nden Ankara’ya geçen Bayar’a tepki gösteren gençlik örgütleri sokağa dökülür. 24 Mart 1963 gecesi iş iyice çığırından çıkar ve AP Genel Merkezi taşlı sopalı gruplarla harabe haline getirilir. Demirel ‘Bu memlekette 50 sene daha demokrasi olmaz’ der ve partiyi kapatma kararı aldıklarını açıklar. Partililerin bütün ısrarlarına rağmen kabul etmez ve istifa eder.

.

Bir el sıkma hikâyesinden nerelere geldik.

Süleyman Sami Demirel, rahmet istedi demek ki…