AYI RÜSTEM

Geçen hafta anlatıştım.

İlkokulda hayır yapmak yaptığımız o güzel koruk suyundan dağıtmıştım ya.

O gün çocuklar zehirlenmiş.

Akıllarına hemen ben gelmişim tabi.

.

Zabıtalarla Tarım İl Müdürlüğünden ekipler geldi ve koruk suyunu yaptığımız mutfağı denetlediler ve bir dolu zabıt tuttular hatırlarsanız…

.

Neyse efendim yapılan tahliller sonucunda çocukların benim koruk suyundan zehirlenmedikleri, güneşte beklemiş soğuk sandviçten etkilendikleri meydana çıkmış.

.

Ancak benden yine de koruk suyu imalatı için gerekli belgeleri 15 gün içinde getirmemi istediler.

.

Oy oy oy…!

Ne bürokrasi, ne bürokrasi.

.

Koşturmaktan, millete dert anlatmaktan canım çıktı.

Tam bir hafta belgeleri tamamlamak için uğraştım.

Bu arada mutfağı da istedikleri şekilde düzenlettik.

.

Sonunda istedikleri şartlara bağlı kalarak belgeleri tamamlayarak, mutfağı düzenledik.

Marka oluşturduk.

Ve üretim iznini aldık.

Artık koruk suyumuzun adı, anamın ikinci adı olan: “Elif Ana” oldu.

Altına da “Koruk suyu” ibaresi ile ürünün içeriğini belirttik.

.

Herkes çok beğendi.

“Elif Ana” markası kulaktan kulağa, dilden dile yayıldı ve çok meşhur oldu.

.

Annem daha da ileri giderek bu markaya “Reçeli de” ilave etti.

Hatta “Yoğurt da yapayım” dedi ama kim uğraşacaktı?

Vazgeçtik.

.

Bizim mahallede Hamit diye bir çocuk vardı.

Gıda toptancısında çalışıyordu.

“Biz reçelleri pazarlarız” diyerek reçel pazarlamasını aldı.

Allah daim etsin işler şimdilik iyi gidiyordu.

Annem zengin oldu desem yeridir.

.

“Artık ev almak lazım” diyerek her gün bana söylenip duruyor.

Bakalım.

Allah nasip ederse o da olacaktı.

En azından sattığımız baba evini alabilirsek çok mutlu olacaktı.

.

Biz bunları düşünürken haber yakından geldi. Başka bir şey istesek olacakmış meğer.

Emlakçı Üstün ağabey bize gelip heyecanla, “Sizin baba evini satıyorlar, isterseniz bir bakın” dedi.

Birden heyecanlandık.

Kısmet olursa kahveyi satın almak için satmak zorunda kaldığımız evimize kavuşacaktık.

Bizden evi alan adam bir başkasına, o da bir başkasına satmış.

Tanımıyoruz sahibini.

.

Hemen eve gittik.

Şöyle bir gezdik, pek hasar görmemişti ve fazladan tadilat yapılmamıştı.

Adam meğer iflas etmiş, çok zor durumdaymış.

Çoluğu çocuğu perişan vaziyette.

Fakat ev biraz eski olduğundan talibi olsa bile, ölü fiyat veriyorlarmış.

Ben, “Ne kadar istiyorsun?” diye sordum.

Adam beni araştırmış haber yollamadan önce. Dürüstlüğümüzün mahallede nam saldığını görmüş.

Yanımızdaki Üstün ağabeyi göstererek, “Başta Allah, sonra da bu adam da şahit olsun ki sen ne verirsen kabulüm” dedi.

“Birader olur mu öyle şey?. Sen isteyeceksin ki, biz de uygunsa alacağız.”

“Bak!” dedi adam elini omuzuma koyarak, “Bu evin değerini ancak sen bilirsin. Başkasına dökük ev gibi gelebilir ancak senin baba evi olduğundan sana saray gelir. Seni araştırdım, soruşturdum. Mert birisin. Senin beni kandırmadan evin değerini vereceğini biliyorum. Ver bir fiyat, al evi” dedi ve ekledi, “İtiraz edersem de namerdim…”

“O zaman bana bir mühlet ver. Akşama gelirim ve fiyatımı veririm” dedim ve ayrılıp kahveye gittik.

Üstün ağabeyle oturduk masaya;

“Ne diyeceğim ağabey” dedim.

“Adaletli bir şey dememi ister misin?”

“Elbette isterim” dedim.

“Bak bu adam evi 980 bin liraya geçen sene almış. Geçen seneki dolar ile bu sene doları karşılaştıralı. Aradaki artışı adamın aldığı fiyata ekleyelim ve bu fiyatı verelim. Hak budur” dedi.

Aklıma yatmadı değil hani, “Dur bir de anneme soralım” dedik ve eve gittik.

Annem epey heyecanlandı, ne de olsa evine kavuşacaktı. “Ne istiyorsa verelim, kulun gözü malımızda kalmasın” dedi.

“Anne” dedim, “Adam fiyat vermedi, biz ne verirsek ona ‘kabulüm’ dedi.”

Durumu anlattık.

Hesabı da söyledik.

Annem, “Benden de 10 bin lira fazla verin, hak geçmesin” diyerek kabul etti.

.

Nihayetinde evimize kavuştuk.

İçine girmeden istediğimiz bazı tadilatları yaptırdık.

Annem ağlaya ağlaya evden içeri girerken bazı dualar okudu, Allah’ıma şükürler olsun dualarım kabul oldu” dedi ve bana dönerek, “Allah namusuyla çalışana her zaman verir. Hiç umudunu kesme” diyerek içeri gidip şükür namazını kıldı…

 

VATANDAŞIN BİRİ

Muhabirin elindeki mikrofonu vatandaşın birine uzatıp soruyor;

“Ekonomiyi nasıl görüyorsunuz?”

Vatandaş cevaplıyor;

“Ben size bir-iki örnek göstereceğim. Bakın bunlar güncel örnekler” diyerek elindeki cep telefonuna kayıtlı resmi gösteriyor;

“Bunlar zeytin, süper marketten çekilmiş. Kilosu 400, 360, 395 lira. En ucuzu 240 lira.”

“Şimdi salam sucuğa bakalım, 800 lira en ucuzu. Bir emekli 10 kilo alamıyor. Etler de 800, 900 dan aşağı değil. En basit kıyma bile 500’den aşağı değil. Yani alınması mümkün değil…”

“Şimdi bütün bunlar neden böyle, size matematikle cevap vereceğim. Kesinlikle en büyük soru şu; Önünde iri iri etiket duran medyadaki profesörler, doçentler bu yabancıların adını anmadan ekonomiyi anlatmaya çalışıyorlar.”

.

“Kardeşim sen 12 milyon (göçmen) insanla dalga mı geçiyorsun ya? 12 milyon insan 250 bine böl  (ki bu sayı Isparta’nın nüfusudur) ben Ispartalıyım özellikle bu örneği verdim,  tam 48 tane Isparta ediyor. Bu kadar nüfusu bu ülkeye nasıl sokarsınız ya!”

.

“Şimdi rakamlara tekrar döneyim. Bu 12 insan günde bir öğünde sadece bir tane yumurta yese, günlük 12 milyon yumurta etmez mi? Arkadaş senelik bir buçuk milyar yumurta yiyor bu adamlar…”

.

“Bu yumurtalar armut ağacından toplanmıyor. Yahu bunları tavuk yumurtluyor. Siz kaç tane tavuk çiftliği kurdunuz ki 1 buçuk milyar yumurtayı bu adamlar yesin?”

.

“İşte o yüzden bizim 20-25 kuruşa aldığımız yumurta oldu 7 lira.”

.

“Neden et fiyatları, peynir fiyatları, süt, un fiyatları çıldırdı?”

.

“Yahu 12 milyon yabancı her öğünde 1 kap yemek yese ne yapar? 36 milyon kap yemek yapar. Bu senede 14 milyar kap yemek yapar. Bunları karşılayacak hangi çiftlikleri kurduk?”

.

“Halkın düşünmediği bir şey daha var; Bu insanlar ne kadar su kullanıyor İstanbul’da? Sonra diyorlar ki İstanbul’da su kıtlığı başladı, barajlar tükendi falan… Kardeşim 12 milyon insan banyo yapıyor, tuvalete gidiyor, elbisesini yıkıyor, yemek yapıyor, nihayetinde su kullanıyor…”

.

“Bu hesaba göre ortalama 8’er litre su yapıyor. Çarp 12 milyonla. Samimi söylüyorum koskocaman Van Gölü kadar su kullanıyorlar bu ülkede… Peki siz bu insanların su ihtiyacını karşılamak için kaç tane baraj yaptınız?”

.

“Dört tanesini 1 aile sayalım. 3 milyon ev demek. Neden o zaman ev kiralarının arttığının cevabı ortada.”

.

Daha da anlatıyordu ama videoyu kesmişler.

Ancak bu kadarını alabildim.

.

Şu soruyu size sorayım;

“Bu vatandaş sizce doğru mu söylüyor?”

 

İNSANSI ROBOTLAR

İnsansı robotlar ne zaman yanımızda olacaklar?

Ne zaman piyasaya çıkacaklar acaba? diye merakla bekliyorduk.

Bu açıklama Elon Musk’dan geldi.

.

Elon Musk, Tesla fabrikalarında kullanılacak insansı robot Optimus’un gelecek yıl üretimde görev alacağını açıklamış.

.

Bu açıklama piyasaları heyecanlandırdı.

Zira işverenler için işçilik maliyetlerinde önemli bir düşüşün öncüsü olabilirdi.

Belki yatırım maliyetleri ilk etapta fazla gözükse de günler ilerledikçe maliyetlerde önemli bir düşüşün olacağı bir gerçek.

.

Tesla CEO’su Elon Musk, firmasının gelecek yıldan itibaren “Gerçekten faydalı” insansı robotlar kullanmaya başlayacağını açıklayarak bu robotların 2026 yılından itibaren başka firmalar tarafından da satın alınabileceğine inandığını söylemiş.

.

“Optimus” robotunun özellikleri şöyle açıklanmıştı;

1,7 metre boyunda ve 56 kilogramlık bir robot.

“Sıkıcı, tekrar eden ve tehlikeli” işleri yapacak.

.

Elon Musk, daha önce bu robotun “Kutu taşırken, bitki sularken ve metal çubukları taşırken” çekilen videolarını paylaşmıştı.

Açıklamasında “Robotun seri üretime gireceğini ve maliyetinin de 20 bin doların altında olacağını” belirtmişti.

.

2025’e hazırlanın.

İnsansı robotlar gelecek.

Bu arada; “Allah bizi art niyetli kişilerin kullandığı askeri ve polis robotlardan korusun…”