SAÇ EKMEK CAİZ Mİ? Daha önce size aktarmıştım bir hoca vardı.

Hani “Denizdeki tüm balıkların Ebul Vefa Hazretlerinin müridi” olduğunu söylüyordu.

.

Hatırladınız mı?

.

Hah işte o hoca yine çıktı karşıma.

Fetva üzerine fetva verip duruyor.

Bu seferki bombası şu;

“Saç ekmek caiz değildir…”

Peygamber (s.a.v) yasaklıyor, “Allah-u Teala saç ekene ve ektirene lanet etsin” diyor.

Peki neye dayandırıyor?

Hikâye şöyle, Hoca anlatıyor;

“Peygamber zamanında saçı dökülen bir kız vardı. Onun annesi gelip; ‘Ya Resûlullah kızımın saçları dökülüyor. Ne yapalım, ekelim mi filan’ diyor.

Resûlullah izin vermedi.

“Dolayısı ile böyle saç ekmek (kendi saçı dahi olsa) caiz değildir” dedi.

İmkânım olsa da şu hocaya “Saç nasıl ekilir?” diye bir soru sorsaydım.

Bizim Hoca buğday ekilir gibi zannediyor kanımca.

 

NE EDEP AMA

Başka bir Hoca bir videoda anlatıyor;

“İmam Şafi Hazretleri çok edepli. Annesinin karnında tam 4 yıl kaldı. Edebe bakar mısın? İmam Azam’a hürmetinden dolayı… İmam Azam’ın vefat ettiği gün İmam Şafi doğdu. 4 sene annesinin karnında bekledi. Annesi 4 sene İmam Şafi’ye hamile kaldı.” diyor.

.
Hocam kusura bakma da, 4 yıl kadının hamile olarak beklemesi “Kul hakkı” na girmez mi?

 

ADALET!

Bir velet sokakta kendisine uzatılan mikrofonda soruyor, nedense aklına takılmış;

“Ağabey… 47.500 lira alan bir imam, 17.500 lira alan adama şükret diyor. Nerede adalet?”

Kim cevap verecekse versin bu soruya.

Benim ulvi bilgim buna yetmedi.

.

Hocam size sorsak?

“Vaktim yok, kusura bakmayın…”

 

2025 NASIL OLACAKMIŞ?

Ekonomist hoca, mala anlatır gibi anlatıyor;

“Ben niye Türkiye’den mal alayım ki bu kadar pahalıyken?

Biz zeytinyağı ihracatçısı bir ülkeyiz İngiltere’de zeytinyağı bizden daha ucuz.

Bu durumda ne olur?

İthalat artar

Bunu şöyle değerlendirin, Bodrum’da tatil yapmak yerine Yunan Adasında tatil yapmak daha mantıklı, rasyonel davranış olur.

Bunun aynısını sanayi için düşünün.

Türkiye’de üretmek yerine, yurt dışından ithal etmek daha anlamlı hale gelir.

Nitekim böyle bir durum;

Dış açığı arttırır,

Ülkedeki döviz miktarını azaltır,

Döviz ihtiyacını artırır.

Türkiye yüksek faiz ile dışarıdan döviz getirir ve dolayısı ile bu bir sarmala girer, bir süre sonra yeni döviz gelmediği takdirde 2 yolu olur Türkiye’nin;

Şu ana kadar dışarıdan sıcak para geldiği için sorun yokmuş zannediyoruz fakat başkasının kanatlarıyla uçuyoruz.

Dışarıdan içeriye 47 milyar dolar para girmiş, bu para bize yüksek faiz ile gelmiş, sıcak para.

(Para gelmeyi bırakırsa, çünkü para sınırsız değil, Türkiye’ye gelecek paranın bir sınırı var)

Para girişi durduğu takdirde Türkiye’nin önünde 2 yol var:

Ya faizi artırıp yeni para getirecek,

Ya da devalüasyon yapacaksınız.

Siz başkasının kanatlarıyla uçuyorsunuz şu anda;

Kasımda Amerika seçimleri var, üçüncü dünya savaşından bahsediliyor ve siz başka kanatlarla uçmaya çalışıyorsunuz.

Burada mantıklı olan devalüasyon.

Türk parası gerçek değerinde değil ve değer kaybetmek zorunda.

İsteğim bu değil ama mevcut durum bunu gösteriyor.

Ne olur?

Eğer devalüasyon olursa, ekonomik programın iflas ettiği anlaşılır.

Bu programı uygularken enflasyonu 7-8 ay sabit tuttunuz.

Dövizi sabitlediniz, hiç hareket etmiyor.

Bu kadar baskılamaya rağmen merkez Bankası yılsonu enflasyon tahmini yüzde 42.

Şimdi 2025’te bir devalüasyon olursa ki olmak zorunda, enflasyon verileri tamamen yeniden revize edilecek.

Mehmet Şimşek ile başlayan patikanın sonu, devalüasyondur…”

.

“Ticari kredi faizi yüzde 60 olmuş.

Bir işletme yüzde 60 faiz veriyorsa işletmesindeki ciro yüzde 60 artmış olmalı.

Büyük şirketler bunu karşılayabilirler.

Ama zombi dediğimiz şirketler yani, faiz gideri gelirinden yüksek olan işletmelerin işi zor.

Bunlar şu anda milyon mertebesinde işçi çalıştırıyorlar. Kapanması halinde işsizlik başlar. Böylece sadece ekonomik değil, sosyal sorunlarla da boğuşabiliriz.

Tüm bunlara bakarak 2025 yılının 2024’ten daha kötü olacağını öngörebilirim…”

.

Bir ekonomistin anlaşılabilir sadelikteki ön görüsü.

Siz 22 yıldır beceremedikleri yönetimleriyle, bu iktidarın “Ülkemizi muhasır medeniyetler seviyesine çıkarıp, ülke paramızı en değerli hale getireceğine” inanıyorsanız, diyecek bir söz bulmak zorlaşır.

 

HIRSIZIN SUÇU

Şampiyonlar ligi oynandı.

Eyvallah.

Öyle veya böyle bitti.

İkinci maçta halledilmeyecek bir mesele değil.

Ama Hoca’yı dinliyorum, kulaklarıma inanamıyorum;

“Hakemin sarı kartı yazması bile 1 dakika sürüyordu. Dalgın, düşünceli ve oyunu yönetemeyen bir hakem gördüm. İsviçre’nin Alman kantonundayız. Rakibimiz Almanca konuşuyor ve maçı bir Alman hakem yönetiyor. Eskiden bir oyuncumuzla Dünya Kupası’nda sorun yaşamış bir hakem. Biz de ikinci maça Azerbaycanlı hakem bekleriz. Türkçe konuşan Azerbaycanlı hakem bizim maçı yönetirse seviniriz.”

.

Takımı bunun için yenilmiş.

Vah vah vah…

.

Hocam karşındaki takım son 5 maçta kazanamamış.

Oyunculara tek tek baksan bir tanesini kendi takımına almazsın.

Gıda zehirlenmesi geçirmiş oyuncunu özel uçakla maça yetiştiriyorsun.

Üstüne 3 gol yiyorsun.

Sonra da diyorsun ki:

“Hakem Almanca konuşuyordu…”

.

Nasrettin Hoca demiş ki;

“Hırsızın hiç mi suçu yok!”

 

EL CEVAP

Bu ülkeyi bu krize kim soktu?

Bu pahalılığı kim yaşattı?

Ülkeyi bilmem kaç yıl geriye kim götürdü?

El cevap;

Hocalar…

.

Peki bu borçları kim ödeyecek?

Bunun ceremesini kim çekecek?

El cevap;

Ben.

.

Peki o halde şöyle mantık kursak;

Ben bu iktidara oy vermedim.

Ben seçmedim.

Ben neden borçları ödüyorum?

.

El cevap;

Demokrasi sayesinde.

Çoğunluk bu iktidarı seçtiği için.

.

Peki soru şu;

Bu borçları o çoğunluk ödesin o halde.

.

El cevap;

Git lan işine, sen bozguncu musun?

Sen nifak sokmaya mı çalışıyorsun.

Borç hepimizin, hepimiz ödeyeceğiz.

.

Ama…

Sus len, geç yerine Fetöcü seni…

 

MEZARLIKTA NE OKUYALIM?

Prof. Dr. Mehmet Okuyan’a soruluyor;

“Hocam cenazelerde ve mezarlıklarda ölmüşlerimize Fatiha ve Yasin okunması doğru mu?”

.

Hoca cevaplıyor;

“Kimse benden şunu beklemesin; ‘Allah’ın kitabı mezarlıkta okunsun diye inmiştir…’

Ben bunu demem.

Ölürüm, demeden ölürüm yani.

Çünkü bu hep ölülere okunan ve özellikle mezarlığa indirgenen bu Yasin’in 70. Ayetinde Allah-u Teala diyor ki: “Bu kitabı indiriş gayemiz; hayatta olanları uyarması için”

“Hayatta olanlara uyarı olsun diye indirilmiştir” diyor.

Ölülerin bu kitapla bir ilgisi kalmadı, bitti…

Onun defteri kapandı zaten.

Ama insanlar yakınlarını kaybediyorlar, bizim de ölenlerimiz oldu elbette, biz de mezarlığa gidiyoruz, mezarlığa gidince mezarda gazel mi okuyacağım yani?

Mezarda hikâye mi okuyacağım?

Masal mı okuyacağım?

Efendimiz aleyhi selamın nefis bir uyarısı vardır, o hadisi çok severim.

Buyurmuş ki; “Ben sizi kabirleri ziyaret etmekten men etmiştim.”

Çünkü o zaman insanlar kabirdekilerle övünüyorlardı, hatta kabirdekileri sayıyorlardı. Bir sayı fetişizmi vardı Mekke toplumunda. Onların mezarlıkları ziyaretini yasaklamıştı Peygamberimiz.

Ama bu arızalı durum ortadan kalktıktan sonra demiş ki;

“Artık gidin mezarlıkları ziyaret edin, çünkü mezarlıkları ziyaret etmek size ahireti hatırlatır…”

Yani mezara gitmek insana ölümü hatırlatıcı son derece etkin bir vaizdir.

Şimdi, mezarlığa gidince mezar taşında ‘Ruhuna Fatiha’ yazıyor.

Fatiha’nın içeriğine baktığınız zaman ölümle alakalı bir içerik kesinlikle söz konusu değil.

Ben buradan vatandaşlarımıza sesleniyorum.

Mezarlıkta Haşr Suresi yani 59. Surenin 10. Ayetini okusunlar.

Meali şudur:

“O kimseler ki bunlardan sonra gelmişlerdir. Derler ki: ‘Ey Rabbimiz! Bizim için ve iman ile bizi geçmiş olan kardeşlerimiz için mağfiret buyur ve bizim kalplerimizde iman etmiş olanlar için bir kin bulundurma. Ey Rabbimiz! Şüphe yok ki Sen çok esirgeyicisin, çok rahmet sahibisin.”