İktidar yöneticilerimiz başta olmak üzere bazı vatandaşlar da haklı olarak “Neden bu kadar insan Yunanistan’a gidiyor?” diyerek dert yanıyor.

Haklılar mı?

Haklılar.

.

Ekonomik sıkıntılar içindeki yurttaşların, başka ülkede, başka ülkelere gittiği görülmemiş bir şey.

.

“Peki biz buna Ucuzluk için gidiyorlar?” dersek.

Çocuk bile inanmaz.

.

Euro’nun 35 lira olduğu memlekette hangi Avrupa ülkesi ucuzudur bizim için?

.

İşte konumuzun odak noktası burası.

Bildiğiniz “Bilmece görünümlü” soru.

Dövizin rekorlar kırdığı bir ülkede vatandaşları neden yurtdışına gider.

.

İşte cevap.

.

Adamın biri Sakız Adası’na gitmiş.

Bildiğiniz üzere bu Ada Yunanistan’a ait ve her sene turist rekorları kırıyor.

Aynı bizim Bodrum, Alaçatı, Bozcaada v.s. gibi.

Hani dondurmanın topunun en az 100 liradan başladığı ve 400 liraya kadar çıktığı yerler…

.

Çünkü bizim anlayışımız şu: “Bir yer turistikse fiyatlar pahalıdır. Hele yer bulunmayacak kadar kalabalıksa fiyatlar için ‘Geçirmece’ tarifesi uygulanır.”

.

Sosyal medyadan aldığım bir yazı.

Gazeteci bir meslektaşımız başından geçen bir olayı anlatmış.

Sakız Adası’nda bir akşam yemeği:

“Akşam yemeğine güzel bir restorana gittik. Adanın küçük, mütevazı bir köyünde; balıkçı barınağından hallice limanın üzerinde, hoş ve tamamen dolu bir mekân…

Yemekte deniz ürünlerinin yanında; ev yapımı, üzümden mamul (sofra) içeceği tercih ettik.

Kırmızı değil beyaz…

Mantarlı şişede olanlar da var ama bahsettiğim içkiyi açık servis ediyorlar Yunanistan’da.

Cam sürahide.

Litresi 11 Euro.

Yarım litre isterseniz de yarısı.

5 buçuk Euro.

Menüdeki fiyatlar böyleydi.

Çok beğenince ‘Biz giderken bundan birkaç şişe satın alabilir miyiz?’ diye sorduk garsonumuza.

‘Tabii’ dedi Dimitris.

‘Kaç litre?’

.

İki aileydik yemekte.

‘Aile başı ikişer litre alalım’ dedik.

4 litre.

‘Ama kapalı şişe olarak yok. Biz 20 litrelik damacanalar hâlinde alıp yarım ya da 1 litrelik sürahilerde servis ediyoruz. Size litrelik pet şişelere koyup verebiliriz.’ Dedi.

‘Tamam’ dedik.

Litresi 11 Euro’dan 4 litre…

Birkaç dakika sonra geldi bizim siparişler.

44 Euro’yu uzattık.

Dimitris ‘No’ dedi. ‘26 Euro ödeyeceksiniz.’

‘Türk-Yunan dostluğuna katkı için bize indirim mi yapıyorsunuz?’ diye sordum gülerek.

Garsonumuz ‘Tabii ki dostuz ama size özel bir indirim yapmadık’ deyip durumu açıkladı:

‘11 Euro menüdeki litre fiyatı. Yani bizim servisteki satış fiyatımız. Yemekte içtiklerinizi o fiyattan toplam hesabın içinde ödediniz. Bu 4 litreyi ise burada içmeyeceksiniz. Yanınızda götüreceksiniz. Bunları toptan alıyorsunuz yani. Dolayısıyla biz de size toptan fiyattan veriyoruz. Litresi 11 değil 6 buçuk Euro’dan. 4 litresi de, 44 değil 26 Euro ediyor.’

Şaşkınlık içinde birbirimize baktık masada. 30 Euro’yu uzattık.

4 Euro para üstüyle birlikte 26 Euro’luk kasa fişini de getirdi Dimitris.

Defalarca teşekkür edip hatırı sayılır bir bahşiş bırakarak ayrıldık restorandan.”

.

Şimdi size soruyorum;

“Bizim ülkede kaç tane işletme litresini 11 değil de, 6 buçuk Euro’dan verirdi?”

.

Yazı şu soruyla bitmiş;

“Ticari ahlak var mı?

Bir duble rakıya 450 lira, bir şişe biraya 180 lira, 1,5 litrelik suya 150 lira fiyat biçenlerin bu soruyu kendilerine sorması gerekmiyor mu?”

.

Yazı bitiyor burada.

.

Bizim iktidar da safiyane duygularla bas bas bağırıyor;

“Turist sayısını ikiye katlayacağız…!”

.

Çünkü döviz girecek, kriz atlatılacak.

.

Bu yaşananları gören turist gelir mi?

Gelmez.

Bırakın turist gelmesini, yaşanan pahalılıktan bir çok Göçmenin bile ülkemizi terk ettiği haberleri yapılıyor.

.

Hani biz her sene “Ahilik Haftası” kutluyor ve çeşitli etkinlikler yapıyoruz ya.

Nerede hani?

Kim ders alıyor?

 

OSMANLI’DA ESNAFLAR

“Osmanlı ekonomisinin can damarı; esnaf Osmanlı dönemindeki esnaflar, bulunduğu mahalleyi kendi mahallesi gibi benimseyerek halk ile adeta bir aile bağı kurardı” deniyor.

Biz o günlere ulaştık sanırım.

Bizim de mahalle bakkalımız aynı özelliklere sahipti.

.

Anlatılıyor: “Aynı meslekten olan esnaf, ekseriya aynı çarşıda bir arada ve yekdiğerini kontrol ederek çalışmakta idi. Çırakların adedi, çalışma saatleri, imal usulleri ve tekniği, malların cinsi ve şekli hep aynı idi. Ham madde ihtiyaçları hep beraber aynı pazardan ve aynı şekilde tedarik edildiği, yeni modalar çıkarmak ve reklâm yapmak yasak olduğu, icad ve yenilik imkânları ortadan kaldırıldığı için, aynı meslekten olanlar arasında rekabet ve farklı kazanç imkânları asgarî bir hale indirilmişti.”

.

“Osmanlı'da esnaf olmak öyle kolay değildi. İşini yarım yamalak yapanlar esnaf loncalarına kayıt yaptıramaz, dolayısıyla hiçbir yerde dükkân açamazdı. Öncelikle işin ehli olmak lâzımdı. Ayrıca da esnafta dürüstlük, güvenilirlik, dinine bağlılık, mertlik ve saygı aranırdı.”

.

Fiyatların ve malın kalitesinin kontrolü, ham maddelerin tedarik ve tevzii ve vergilerin toplanması, devlet namına yapılan siparişlerin temini gibi işler, hep bu esnaf cemiyetlerinin Şeyh, Kâhya, Yiğitbaşından oluşan 6 kişiden müteşekkil idare heyetlerine ait vazifeler arasında bulunurdu.

Bu azalardan çoğu seçimle tayin edilmekle beraber vazifeleri devlet tarafından da tasdik edilirdi.

Esnaf cemiyetlerinin idaresinde mühim vazifeleri olan Kâhyalarla Yiğitbaşılar, çarşı ve pazarları dolaşır ve ölçüleri, fiyatları ve imal edilmiş malın vasıflarını kontrol ederek mevcut nizamlara aykırı hareket etmiş bulunanlara dayak, para cezası, dükkânını kapatmak, hapis ve teşhir etmek gibi cezalar verebilirdi.

.

Esnaf grupları, bu gibi müeyyidelerin müessir bir şekilde tatbik edilmesini temin için, aralarında verdikleri kararları kadının mahkemesindeki defterlere tescil ettirirler ve

Kadıdan ekseriya “Nazm-ı umuru cumhur için istekleri kabul edildi” şeklinde bir karar alırlardı.

.

Osmanlı Devletinde dükkân açma izni yalnız ustaya aitti. Bu yetki ona “Beratla” verilirdi.

Dükkân sayısını da yine ustalar tespit ederdi.

Ticarî ve endüstriyel herhangi bir mesleğe devam etme imtiyazına “Gedik” denirdi. Esnaf, esnaf müfettişleri tarafından teftiş edilirdi. Esnafın özel işleri için toplandığı odaya “Lonca” denilirdi.

.

Esnaf şeyhi, aynı zamanda loncanın da şeyhiydi. Sonra yiğitbaşı ve esnaf kâhyaları gelirdi. Yiğitbaşı, ustalar arasındaki disiplin ve organizasyondan sorumluydu. Loncalar, özellikle gediklerin haksızlık olmadan dağıtımına büyük bir özen gösterirdi. Gediklerin en önemlisi bir çeşit imtiyaz ve tekel usulü olan esnaf gedikleriydi. Esnaf gediklerinin işlediklerini başkası işleyemez, sattıklarını başkası satamazdı. Bu kurala uymayanlar cezalandırılırdı.

.

OSMANLI DEVLETİ’NİN ESNAF VE SANATKÂR NİZAMNAMESİ

Fırıncılar

Ve ekmekçiler işlediği ekmeğin ve çöreklerin çiği ve karası olmaya. Gözlenip eksik ölçü ve dirhemine bir akçe cerime alalar.

Kasaplar...

Ve kasaplar koyunu geceden temizleye ve arı (pak, temiz) satalar. Ve semizini saklayıp,

zaifini boğazlamıyalar. Her zaman koyun tedarik edip keseler. Halka et yetiştireler.

Aşçılar...

Aşçının pişirdiği et çiğ olmaya, tuzsuz olmaya ve pak kotaralar. Ve kâse ve bezi temiz ola. Ve kazanı kalaysız olmaya ve çanakları eski ve sırçasız olmaya. Ve hizmetkârları kâfir olmaya ve bellerindeki futaları (önlükleri) temiz ve yeni ola.

Manavlar...

Yaş ve kuru meyveler ve başka yiyecekler; üzüm, incir ve benzeri meyveler on-onbir

Akçe üzerine (%10 kar ile) satıla. Bahçelerden gelen yemişin üstü nasılsa altı da öyle ola. Pazar yerlerinden başka yerlerde satılmaya.

Terziler...

Dikmek için aldıkları kaftanları vaktinde vereler. Eğer bir kişinin kaftanı kısa ve dar ve yaramaz dikilmiş olsa kadı marifetleriyle haklarından geline.

Çizmeciler...

Çizmecilerin işledikleri gayet iyi ola. Günü dolmadan delinirse ceza göre. Cezası akçe başına iki gün (hapis) hesabıyladır. Lakin gön veya sahtiyan delinirse suç debbağındır.

Demirciler...

Demirciler işledikleri demiri kalp işlemeyeler ve illet (özürlü) etmeyeler. Ve kazancılar dahi gözlene. Kazanın ve haranın kulpunu demirden değil bakırdan yapalar.

Nalbantlar

Ve nalbantlar katırı dört akçeye, eşşeği üç buçuk akçeye nallayalar. Mıh eğrilip atılsa nalbant üzerinedir. İnad ederse tedip (terbiye) edeler.

Dülgerler...

Yapı ustaları ve dülgerler işlerini günde yemekli on akçeye işleyeler. Gün doğarken gelip gün inmeden gitmeyeler. Kiremitçiler de gözlene, çiğ pişirmeyeler. Ve kerpiçciler kerpici sıkı ve kalın edeler.

Kuyumcular...

Ve kuyumcular gözlene. Emin kimse ola. İşin sadesini (düzünü) dirhemini bir akçeye;

menyakar (süslü) işini ikiye işleye.

Attlarlar...

Attarlar (baharatçılar) dahi gözlene. Sattıkları şeyler zağferanili ve yağlı olmaya. Baş şekerini üçkâğıttan ziyadeye sarmayalar. Frengi şekeri iyi şeker fiyatına satmayalar.

Hamamcılar...

Ve hamamcılar hamamı pak ve temiz tutalar. Peştamalları delikli ve kısa olmaya. Kâfire ayrı rida (havlu) vereler ve kâfir yüzün sildiği rida ile Müslüman yüzün silmeye.

Velhasıl Müslümanların her nesnesi ayrı ola. Eğer inad ederlerse muhkem ta zir edip haklarından geline

 

VE BİR KİTAP

“Esnaf” denince Osmanlı zamanına bakmadan geçmemek lazım.

Bununla ilgili bir kitap buldum.

Esnaflara tavsiyem okumanız.

Doğan Kitap yayımlamış kitabı.

İsmi:

“Tarihte İstanbul Esnafı.”

Yazarı ise:

Reşad Ekrem Koçu 

.

Tanıtımında şu sözler kullanılmış.

Dört başı mamur bir İstanbul esnaf tarihi: Çengilerden, Berberlere, Çiçekçilere, Esircilere, Bakkallara, Çöpçülere, Dilencilere, Arabacılara, Bekçilere, Cellatlara varıncaya kadar bütün İstanbul esnafı...

Gedik, Hirfet, Tarik, Lonca, Lonca Piri, Esnaf Nizamı, Sandık, Çarşı, Esnaf Kıyafetleri…

Çırak Çıkarma, Peştamal Kuşatma, Narh Defterleri, Esnaf Teftişi ve Cezalar…

Orduyla beraber sefere çıkan esnafın düzenlediği Ordu Alayı, Saray düğünlerinde esnaf alayları ve esnafın düğün hediyeleri…

Sofa Tezkereleri, Bekâr Hanları, Bekâr Odaları, Esnaf Civanları, Şehrengizler…

Esnaf türküleri ve Kantoları...

Ve daha nice ilginç bilgi

Bu kitapta.

.

Okumakta fayda var…