Haber şuydu: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Pazar günü Malazgirt Zaferi’nin 953. Yıl Dönümü Etkinliklerine katılmak için gittiği Bitlis’te yaptığı konuşmada,

“Yasakların, baskıların, yokluk ve yoksullukların olduğu o eski günler artık bir daha gelmemek üzere tamamen geride kalmıştır” ifadelerini kullandı.

.

2002 yılında “3Y Bitecek” sloganı ile iktidara gelen AKP, aradan 22 sene geçmesine rağmen hala 3Y ile boğuşuyor.

.

Düşünün tam 22 sene.

.

Neydi bu 3Y?

Yoksulluk,

Yolsuzluk,

Yasaklar…

.

Gelelim Erdoğan’ın Malazgirt konuşmasında bitti dediklerine;

Mesela “Yoksulluk” kavramı nasıl ölçülür?

Önce şu başlıkları ortaya koyalım;

Eşitsiz gelir dağılımı, İşsizlik, Eğitim seviyesi, Sağlık hizmetlerine erişim, Barınma sorunları…

Şimdi de inceleyelim;

.

Eşitsiz gelir dağılımı:

Gelirin küçük bir kesimde toplanması, büyük bir kısmın ise yoksulluk sınırının altında kalması. Ülkemizde kaymağı birileri yerken, diğerleri avucunu yalıyor. İşte bu eşitsiz dağılım sebebi ile ülkede adaletsizlik hüküm sürüyor.

.

İşsizlik:

Özellikle gençler ve düşük eğitimli bireyler arasında yüksek olan işsizlik, yoksulluğun en önemli nedenlerinden biri. Yaşanan ekonomik kriz sebebi ile gittikçe azalan işyerlerinden çıkarılan işçilerle büyüyen işsizlik sosyal patlamalara yol açabilir.

.

Eğitim seviyesi:

Eğitim düzeyi düşük olan bireylerin istihdam olanakları sınırlı olduğu için yoksulluk riski daha yüksektir. Hatta okumuş olanların bile iş imkânı bulamadığı ülkede yoksulluk diz boyu olmuş haldedir.

.

Sağlık hizmetlerine erişim:

Sağlık hizmetlerine erişimde yaşanan sorunlar, yoksul ailelerin sağlık harcamalarını artırarak bütçelerini zorlamaktadır.

.

Barınma sorunları:

Özellikle büyük şehirlerde yaşanan konut sıkıntısı ve yüksek kira fiyatları, yoksul ailelerin bütçelerini zorlayarak daha da yoksullaşmalarını sağlamaktadır.

.

Ülkede bitti denilen yoksulluk işte bu seviyededir.

.

“Yolsuzluk” kısmına gelirsek, Erdoğan zaten bundan bahsetmemiş.

.

Bahsettiği “Yasaklar” için, “Tamamen geride kalmıştır” yakıştırmasına kendi yandaşları bile gülüyor.

Anayasa kararlarının uygulanmadığı, hatta “Kapatılsın” diyenlerin bile olduğu ülkede hangi hak, hukuk ve adaletten söz edilebilir ki?

Kanunun olmadığı yerde “Yasak” kavramı “Kime göre yasak?” halini alır.

Gücü elinde tutanların “Yasaklarına” uyarsanız, zaten ortada “Yasak” diye bir şey olmaz tabi…

.

Devleti yönetenlerin ülke gerçeklerinden bu kadar uzak olması, bizleri yoruyor artık…

 

BÜYÜK TAARRUZ

27 Ağustos 1922’de başlayan büyük bir taarruz başladı.

Bunun sebepleri şunlardı:

I. Dünya Savaşı’nın ardından Devleti yönetmekte kifayetsiz kalan Padişah ve yönetimi sayesinde topraklarımız işgal altında kaldı.

.

Buna itiraz eden Atatürk komutanlığında bir araya gelen vatanseverler, işgal altında bulunan topraklarımızı geri almak ve bağımsız bir devlet kurmak için bir Milli Mücadele başlattılar.

26 Ağustos 1922’de başlayan bu taarruzun amacı; Yunan ordusunu Anadolu’dan tamamen atmak ve düşman işgaline son vermekti.

.

Mustafa Kemal komutasındaki Türk ordusu, uzun ve meşakkatli bir hazırlık dönemi geçirdikten sonra, 26 Ağustos 1922 gecesi Afyon’dan başlayan Büyük Taarruzu başlattı.

Türk askerleri, canla başla savaşarak düşman hatlarını yırttı ve kısa sürede önemli ilerlemeler kaydetti.

.

Büyük Taarruz’un en önemli ve kanlı muharebelerinden biri olan “Dumlupınar Meydan Muharebesi”, 30 Ağustos 1922’de gerçekleşti.

Mustafa Kemal Paşa’nın bizzat idare ettiği bu muharebede, Türk ordusu düşman kuvvetlerini tamamen çökertti.

Yunan ordusu, büyük kayıplar vererek bozguna uğradı.

.

30 Ağustos 1922, Türk milletinin tarihinde unutulmaz bir gün olarak kayıtlara geçti.

Bu zafer, sadece bir askeri başarı değil, aynı zamanda Türk milletinin azmi, kararlılığı ve birlik ruhunun bir zaferi olarak kabul edildi.

.

Sonuç olarak;

30 Ağustos Zaferi, Türk milletinin bağımsızlığına giden yolda önemli sonuçlar doğurdu.

.

9 Eylül 1922 tarihli New York Times Gazetesi Yunan ordusunun kayıplarının ve Türk ordusunun ele geçirdiklerini yazdı;

910 savaş topu, 1.200 kamyon, 200 otomobil, 11 uçak, 5.000 Makineli tüfek, 40.000 tüfek ve 400 vagonluk cephane olduğunu yazdı.

Ayrıca 20.000 Yunan askerinin de esir düştüğünü belirtti.

Devamında Yunan ordusunun savaşın başında 200.000 kişiden oluştuğunu ve şu anda yarısından fazlasını kaybettiğini ve Türk süvarilerinden dağınık halde kaçan Yunan asker sayısının ancak 50.000’i bulabildiğini yazdı.

.

Büyük Taarruzun başlangıcından beri ele geçirilen ve Türk ordusunun ihtiyaç fazlası olan 8.371 at, 8.430 öküz ve manda, 8.711 eşek, 14.340 koyun ve 440 deve halka dağıtıldı.

Büyük Taarruz’da Yunan ordusundan esir düşen asker sayısı 20.826 idi. Bunlardan 23 inşaat taburu kuruldu ve kendilerinin yıktığı, karayolu ve demiryollarının tamirinde çalıştırıldılar.

.

Mustafa Kemal Paşa, Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ni sevk ve idare ettiği Zafertepe’de 30 Ağustos 1924 tarihinde Büyük Zafer'in önemini şu şekilde ifade etti.

“... Hiç şüphe etmemelidir ki yeni Türk Devleti'nin, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin temelleri burada atıldı. Ebedî hayatı burada taçlandırıldı. Bu sahada akan Türk kanları, bu semada uçuşan şehit ruhları, Devlet ve Cumhuriyetimizin ebedî muhafızlarıdır...”

 

MALAZGİRT SAVAŞI

Selçuklu Sultanı Alparslan 1063’te tahta çıktı ve hemen ardından fetih çalışmalarına girişti.

.

O yıllarda Anadolu’da “Doğu Roma” ya da diğer adıyla “Bizans İmparatorluğu” hüküm sürüyordu.

Bizans’ın başında eşini bir süre önce kaybeden İmparatoriçe “Eudoxie” yönetiyordu. Evlenmek için Romen Diyojen’i tercih etti.

.

Selçuklular ise henüz yeni kurulmuş bir devletti. Dandanakan Savaşı’ndan sonra Horasan ve İran’a hâkim olan Selçuklu Devleti, fetih politikasını batıya ilerleme üzerine kurdu. Çünkü Anadolu toprakları Selçuklular için hem yurt edinmek hem de İslam dinini yaymak için ideal bir coğrafyaydı.

.

Romen Diyojen, Bizans İmparatorluğu tahtına çıktıktan sonra ilk iş olarak büyük bir ordu kurdu. Yaklaşık 200 bin kişilik ordunun asli unsuru Rum ve Ermeni askerlerdi.

.

Buna karşılık Selçuklu Sultanı Alparslan’ın, yalnızca Müslüman Oğuz Türkleri’nden oluşan 50 bin kişilik ordusu vardı.

.

Bizans ordusu ve Alpaslan, 26 Ağustos Cuma günü karşı karşıya geldi.

Malazgirt Kalesi yakınlarında, Van Gölü’nün 45 kilometre kuzeyinde tarihin akışını değiştiren muharebelerden biri böylece başlamıştı.

.

Sultan Alparslan, Bizans ordusu ile çarpışmaya başlamadan önce elçi gönderdi ve barış teklifinde bulundu, ancak İmparator Diyojen, öne sürülen barış şartlarını kabul etmedi.

.

Bizans ordusu harekete geçerek Ahlat’tan 12 kilometre uzaklıktaki Rahva Ovası’na geldi. Ancak bütün tepeler çoktan Selçuklular tarafından tutulmuştu. Türk okçuları, Bizans ordusunu ok yağmuruna tuttu.

Bizans ordusunda paralı asker olarak yer alan ancak Müslüman olmamış Türklerden olan Peçenekler ve Uzlar, daha savaş başlar başlamaz taraf değiştirerek Alparslan’ın güçlerine katıldı.

.

Sultan Alparslan’ın yaptığı savaş planı doğrultusunda hilal taktiği uygulamaya kondu. Merkez hattaki kuvvetler yavaş yavaş geri çekilmeye başladı. Diyojen, bu tuzağa çabuk düştü. Türklerin yenilgiyi kabul ederek geri çekildiğini düşündü ve ordusunu ileri sürdü. Tam o sırada, pusuda bekleyen Türk kuvvetleri yanlardan harekete geçerek Bizans ordusu çember içine alındı.

Gerideki destek birliklerinin başında bulunan Andronikos, yardım etmek yerine kaçmayı tercih etti. Ermenilerin de Bizans saflarını terk etmesi ile ordu tamamen dağıldı.

.

Esir düşen İmparator Diyojen kötü muamele görmedi ve Alparslan ve Diyojen arasında bir barış anlaşması yapıldı. Bu anlaşmaya göre İmparator, kurtuluş akçesi olarak 1,5 milyon altın verecekti. Bizans Devleti de her yıl Selçuklulara 360 bin altın ödeyecekti. Bizanslıların elindeki Müslüman esirlerin serbest bırakılması, anlaşmanın bir diğer önemli şartıydı.

.

Bizans İmparatorluğu’nda, yenilginin ardından, zaten çok da tasvip edilmeyen Romen Diyojen tahttan indirildi. Yerine, VII. Mikhail imparator yapıldı. Bunu öğrenen Diyojen, ordusundan geride kalanlarla harekete geçti. Kendisini tahttan indirenlerle çatışmaya girdi ama sonuç hezimetti.

.

Bu ikinci yenilgi üzerine Romen Diyojen, Kilikya’da küçük bir kaleye çekildi. Orada teslim olan Diyojen’in gözlerine mil çekildi. Ardından Kınalıada’daki bir manastıra kapatıldı. Yaraları yüzünden enfeksiyon kapan Romen Diyojen birkaç gün içinde öldü.

.

İmparator VII. Mikhail tahta çıktıktan sonra Alparslan ve Romen Diyojen’in yaptığı anlaşmayı tanımadığını ilan etti. Bu haber Alparslan’ı harekete geçirdi. Türk beylerine, Anadolu’yu fethetmeleri için emir verdi.

 

Malazgirt Meydan Muharebesi sonunda Bizans ordusunun dağılması bu fetihleri daha da kolay hale getirdi.

Türkler, önemli bir direnişle karşılaşmadan kolayca Ege ve Marmara kıyılarına dek ilerledi. Bu toprakları yurt edinmek amacıyla fetheden Türkler, Anadolu’da birçok beylik kurdu.

Zaman içinde Anadolu göçlerle beslendi ve tam bir Türk yurdu haline geldi.

Böylece üç kıtada hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu’na dek uzanan tarihi süreç başlamış oldu.

.

Sultan Alparslan ise son seferini ise Karahanlılar üzerine gerçekleştirdi.

Eylül 1072’de yola çıkan 200 bin kişilik devasa ordunun yine en önündeydi.

Barzam Kalesi’ni aldıktan sonra kale kumandanı Yusuf Harizmi’yi huzuruna çağırdı.

Yusuf Harizmi, sakladığı hançerle Sultan Alparslan’ı ağır şekilde yaraladı. Alparslan, dört gün boyunca yarası ile mücadele etti. Hayatını kaybettiği gün takvimler 24 Kasım 1072’yi gösteriyordu. Büyük sultanın cenazesi, Türkmenistan’daki Merv şehrine defnedildi.