.
İki Karadenizli arkadaş birbirlerine karşılıklı bilmece soruyorlardı.
Temel çok bilmece biliyor, bu yüzden arkadaşı Dursun'u her zaman yeniyordu.
Sonunda Dursun da Temel'e zor bir bilmece sordu:
-“Sarıdur, kafestedur, ötüyor; bil bakalum ha pu nedur?”
Temel hemen cevap verdi:
-“Kanarya...”
-“Hayır pilemedun.”
-“Saka kuşu...”
-“O da değil...”
Daha bir sürü şey saydı:
-“Pilemedum oni, bari sen söyle” deyince Dursun Temel'e kabara kabara cevap verdi:
-“Hamsidur.”
Temel başladı itiraz etmeye:
-“Hamsi sarı olmaz.”
-“Boyarım oni.”
-“Ama hamsi kafese girmez.”
-“Ben korum oni kafese.”
-“Eeee birader, hamsi öter mi?”
Dursun kıkır kıkır güldü:
-“Arkadaşum o da bilmecenun şaşırtmacasidur da.”
.
(YSK bu günlerde seçimi iptal etemnin yollarını ararken, sürekli ‘Hamsi bilmecesi’ soruyor…)
***
“Demokrasi nedur?”
“Kendi kendine yönetmektir.”
“Bilemedun. Saraydan yönetmektir.”
“Olur mu öyle?”
“Olur, olur… Ben yaptım oldu…”
***
Dursun dedesi Temele sormuş.
-“Dede nenem ile kaç yildur evlisunuz?”.
-“40 yildur evlat” demiş dede.
-“Peki ama pen haçan sizi hiç kavga ederken cörmedim, punun sirri nedur?”
-“Otur evlat anlatayum.”
-“Evlat biz nenen ile elde avuçta bir şeyum yok, kimsemde yoktu. Ben neneni oldukça uzak köyden aldum, nikahumuz kiyildu, ben at arabama nenenin üç beş eşyasinu attuk ve bizim köyün yolunu tuttuk. Yolda benim ati ayağu sürçtü ve tökezledi ben ‘Bu biir’ dedum. Devam ederken bir daha tökezledi ‘Bu içii’ dedum. Köye daha epey yolumuz vardu ki bizim atun ayağu bir daha tökezleyince ‘Bu üüç’ dedim ve çektim belumden piştovu ati orada kafasundan furdum. Ben ati vurunca nenen başladi söylenmeye.”
-“Vayy biz şimdi nasul gideceğuz, niye durup dururken ati vurdun, sende hiç akil yokmidur, bunca eşyayu nasul taşiyacaguz?” diye.
Bende döndüm nenene ve
-“Bu biirr dedum. O gün bu gündür gül gibi geçiniyruz.”
.
(Yerel seçimlerde seçmen birilerine “Bu biiirrr…” dedi bence…)
***
Ülkenin birinde yaz zamanı karınca gece gündüz çalışmış. Derken kış gelmiş, karınca sıcacık evinde afiyet içinde yaşıyorken kapısı çalmış. Bakmış ağustos böceği.
“Tamam” demiş Ağustos böceğine, “Yaz boyunca saz çaldın şimdi aç kaldın ve benden yemek istemeye geldin değil mi? Boş boş gezeceğine çalışsaydı kış gelince aç kalmazdın.”
Ağustos böceği de: “Yooo… Yanlış anladın beni” demiş ve anlatmaya devam etmiş; “Ben senden bir şey istemiyorum. Yazın seçimler vardı. Partiler adam arıyordu. Ben de gidip iktidar partisine kayıt oldum ve hiç işe gitmeden bankamatikten paramı aldım, ondan sonra düğünlerde vur patlasın, çal oynasın… Anlarsın ya…”
-“Eee… Benden ne istiyorsun?”
-“Ben düğünlerde şarkılar söyledim. Bir yapımcı beni keşfetti. Albüm yaptım ve meşhur oldum. Şimdi paraya para demiyorum.”
-“Anladık… Benden ne istiyorsun?”
-“Şimdi Avrupa turnesine albüm tanıtımı için gidiyorum. Belki oralardan istediğin bir şeyler vardır, diye sormaya geldim” demiş.
Karınca bir bakmış ağustos böceğinin hiç öyle aç bir hali yok. Üzerinde bir kürk var, arkada da kocaman bir limuzin, önünde şoförü ile onu bekliyor.
-“Yok, bir şey istemiyorum” demiş ve arkasından, “Ama Fransa’ya uğrayacaksın değil mi?”
“Evet” demiş ağustos böceği…
-“İyi o zaman” demiş, karınca, “Paris’e gidince orada La Fontaine diye biri var, onun yüzüne bir tükür benim için, oldu mu?”
.
(Bu olayın ülkemizde geçtiğine dair hiçbir kanıt yoktur. Lütfen öküz altında buzağı aramayın…)
***
Temel ile İdris avcılığa merak sarmışlar ve bu işi pirinden öğrenmeyi kafaya koymuşlar. Duymuşlarken bilmem ne köyünde bir Mehmet ağa varmış, bu işin piriymiş. Hangi delikten, hangi hayvan çıkar bilirmiş. Doğru Mehmet ağaya gitmişler, dertlerini anlatmışlar. Hayli yaşlı bir adam olan Mehmet ağa “Zaten artık benimde birilerini yetiştirmem lazım” demiş ve çıkmışlar dağlara. Ufacık bir delik çıkmış karşılarına. Mehmet ağa demiş
-“Bu delikten biraz sonra sincap çıkar.”
Gerçekten iki dakika sonra çıkmış sincap, bizim avcılarda sincabı bir atışta vurmuşlar. Biraz ileri de biraz daha büyük bir delik.
Mehmet ağa demiş ki;
-“Birazdan buradan bir tavşan çıkar.”
Dediği gibi tavşan çıkmış ve bizimkiler de indirmişler aşağı. Daha ileride biraz daha büyük bir delik bu defaki kurban tilki ve daha sonra daha büyük bir delikten de bir ayı avlamışlar.
Mehmet Ağa;
-“Ben yoruldum artık gidiyorum” demiş ve gitmiş.
Temel ile İdris “Biz biraz daha avlanacağız” diye devam etmişler.
Koca bir deliğe rastlamışlar ve “Ne biçim avlanacağız” diyerek, beklemeye başlamışlar.
Ertesi günkü gazetelerde haber
“Ankara treni iki kişiyi ezdi”.
.
(Bu fıkrayı ekonomimizi yönetenlere ithaf ediyorum.)