.

 
İnsanın refah seviyesi arttıkça enerji giderleri artmaktadır. Eskiden evlerde 100 kilovatı bulmayan elektrik sarfiyatı iki katını geçmeye başladı. Kaldı ki sanayi sektörü sürekli büyüyor ve yeni teknolojiler daha fazla enerji gerektiriyor. Artık elektriksiz bir yaşam düşünemiyor insan.
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok sayıda enerji kaynakları var ve hemen hepsinden yararlanmak için potansiyeller değerlendirilmeye çalışılıyor. Ancak haklı olarak çevreyle ilgili sorunlar, fosil yakıta dayalı enerji yatırımlarının çevre üzerine yapacağı baskılar sürekli gündemde tutuluyor. Aslında çevrenin gündemde tutulması çok doğru bir düşünce.
Hangi enerji kaynağı olursa olsun, mutlaka çevre üzerine baskısı vardır ve çevresel etkilerini en aza indiren eylemler önemlidir.
Türkiye hidroelektrik santralleriyle önemli miktarda enerji üretmektedir ve su kaynaklarını bu anlamda değerlendirmek için önemli yatırımlar yapmaktadır. Halen hidroelektrik santrallerinden sağlanan enerji toplam enerji tüketiminin % 15’ini karşılamaktadır. Artvin’de yapılan elektrik santralleriyle ilgili olarak çevreciler ciddi eylemlerde bulunuyorlar. Sebep doğal yapı üzerine aşırı müdahalelerin olması ve çevre değerlerinin zarar görmesi. Çok sayıda hidroelektrik santrali inşaat halinde Çoruh nehri ve yan kolları üzerinde. Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde kurulan barajlar yüzlerce endemik bitki ve böcek türünü ortadan kaldırmıştır. Buna rağmen çevreci enerji üretimi olarak kabul edilmektedir bu santraller.
Son zamanlarda doğalgaz çevrim santralleri, kömürle çalışan çevrim santralleri yapımında da önemli mesafeler alındı. Doğalgaz çevreci gibi görünse de ithalata dayalı olduğundan ulusalcı bir yatırım gibi görünmüyor. Kömür ise yerli olup, milli bir yatırımdır, ancak çevresel tedbirlerinin sıkı alınması gerekir. Fosil yakıttır neticede ve asırlarca önce depolanmış enerjiyi elektriğe çevirmektedir. Her ikisinde ve benzin, mazot, fueloil gibi petrol ürünleri tüketiminde de atmosfere salınan gazlar küresel ısınmayı hızlandırmakta ve gelecekte iklim değişimlerine neden olabilecek riskler taşımaktadır.
Rüzgâr ve güneş enerji santralleri çevresel etkileri en düşük kaynaklar olarak kabul edilmektedir. Yatırım maliyetleri yüksek olduğundan, enerji tedarik etmede henüz oranları çok düşük düzeylerdedir. Rüzgâr santrallerinin hava akımlarını değiştirdiği şeklinde sorunlar gündeme getirilse de, çıkardığı gürültü böcek türlerini düşük düzeylerde etkileyebilmektedir.
Milletlerin refah seviyeleri enerji tüketimleriyle, kişi başına gıda tüketimleriyle değerlendirilmektedir. Oysa gerçek çevrecilik enerji tüketimini azaltabilmektir. Çevreci duruşların, santral inşaatlarına harcayacakları emek ve zaman kadar, enerji tüketimini azaltmaya özendirme çalışmaları için harcamalarında yarar vardır. Aslında gerçek çevreci olan, enerji tüketimini medeniyet ölçütlerinden çıkarabilmektir.
Çevresel etkileri en aza indirilmiş enerji kaynakları üzerinde durmak, güneş enerjisi çevrim santrallerini çoğaltmak daha çevreci bir uygulamadır. Rüzgâr da benzer şekilde. Üstelik kaynağı bedava değil mi?