.

Şimdi laf dönüp dolaşıp “Motosikletlere” geldi.
Ha…
Motorcu olarak derseniz ki;
“O laf ne zaman dönüp dolaştı da bize kadar geldi?”
İşte orasının tam zamanını belirtemeyeceğim.
Zira bu bendeki yaklaşık 3 aylık birikim.
.
Anlatıyorum, “haksızsın” deme hakkınız var.
.
Yer: Renault’un oradaki trafik ışıkları
Bitiş noktası: Köfteci Ramiz.
Tepedeki ışıklar kırmızı yanıyor.
Ben sağ şeritte bekliyorum,
Sol şeritte motosikletli bir kız.
Işıklar yanar yanmaz yola düştük.
Kızcağız bastıkça basıyor.
Ben de basıyorum ve yaklaşık 90 kilometrede yakaladım ve ancak geçtim kızı.
Hala sağ şeritteyim.
Kızın arkasında bir araba yapıştı.
Kız sağa geçmiyor.
Arkasındaki araba inatla motosikletin sağa geçmesini bekliyor.
Ben olayı dikiz aynasından takip ediyorum.
Derken kız iyice sola (emniyet şeridine) yanaştı ve araba kızı geçti, kontrol noktasında (ki kontrol yoktu) beni yakaladı ve tek şeride geçmeden geçti gitti.
Bu arabayı süren vatandaş belli ki altındaki arabadan aldığı cesaret ile trafikte “En büyük benim” triplerine girmiş.
Böylesi tiplerin olduğu bir memlekette yaşarken, bu kızcağızın minnacık motoru ile arabalara kafa tutmasına şaşırdım.
Hayatı söz konusuydu resmen.
.
Ancak sadece arabalar mı trafiği duman eden?
Motosikletlerden de bahsetmek gerekir.
.
Şehrin en müstesna kaldırımlarına, Saat Kulesi’nin dibine, Değirmenlik Sokak’taki yaya geçiş yerlerine, dar sokaklara, araba park yerlerine park ederler araç sayılmazlar,
Yaya kaldırımlarında fink atarlar araç sayılmazlar,
Sağ şerit, sol şerit dinlemezler makas üzerine makas atarlar araç sayılmazlar,
Egzoz sesleri yeri göğü inletir araç sayılmazlar,
Kask takmazlar araç sayılmazlar,
Arabaların sağından geçerler araç sayılmazlar,
Refüj ortalarından caddeyi bölerek geçerler araç sayılmazlar,
23 Nisan köprüsünü babalarının malı gibi kullanırlar, araç sayılmazlar,
Bölge Trafiğin yanındaki EDS’den hızla geçerler araç sayılmazlar,
Trafik ışıklarını takmazlar araç sayılmazlar.
.
Şimdi yetkilisine soruyorum;
Bu motorlar ne zaman araç sayılıyorlar?
 
***
Mülteci kime denir bilir misiniz?
Dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm gören veya göreceği korkusu ve endişesi taşıyan, bu sebeple ülkesinden ayrılan/ayrılmak zorunda bırakılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen, iltica ettiği ülke tarafından endişeleri haklı bulunan kişi.
.
Yani, ülkesine geri dönemeyen kişilere “Mülteci” denir.
.
Peki “Mülteci” uluslararası kuruluş olan BM’de nasıl tanımlanmış?
BM'nin tanımı ile mülteci, “Irkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönmeyen veya dönmek istemeyen kişidir.”
.
Dünyada kabul edilen kurala göre Mültecilik, hukuki bir statüdür.
.
Sığınmacı, mülteci olduğu iddiasıyla ülkesini terk eden ama mültecilik statüsü başvurusu sonuçlanmamış kişidir.
Mülteci ise, sığınma başvurusu kabul edilen kişidir.
.
Sığınma hakkı nasıl verilir?
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, sığınma hakkını şöyle tanımlar: “Herkesin zulüm karşısında başka ülkelere sığınmacı ve bu ülkelerce sığınmacı işlemi görme hakkı vardır” (madde 14/1).
.
Türkiye'de resmi rakamlara göre 3 milyon 618 bin 624 Suriyeli sığınmacı bulunuyor.
.
Bunların hepsi ülkelerindeki zulümden kaçan insanlar.
Doğru mu?
.
Türkiye Cumhuriyeti insanlık dersi vererek bu insanlara kapılarını açmıştır.
Doğru mu?
.
Ülke ekonomik kriz geçirirken, kendi insanımız sürünürken bile insanlığımızın ön plana çıkarılmasıyla bu insanların sığınma, barınma ve yiyecek ihtiyaçları karşılanmıştır.
Doğru mu?
.
İnsanların ülkelerini terk etme sebepleri devam ettiği müddetçe, Türkiye olarak onlara sahip çıkacağımız, bile bile ölüme göndermeyeceğimiz aşikârdır.
Doğru mu?
.
O halde soru şu;
Bayramda ülkesine “El öpmeye giden kişinin” orada zulüm gördüğü söylenebilir mi?
Söylenirse;
Neden bile bile zulme gidiyor?
Söylenemezse;
Neden geri geliyor?
.
Ve biz;
Geri gelenlere neden hala, “Sığınmacı muamelesi” yapıyoruz?