.
Artık yağmurun ne zaman yağacağı, ne kadar yağmayacağı belli olmuyor. Uzun kuraklıklar, kış kuraklıkları, boşalan barajlar, ardından gelen taşkınlar, göletlerin patlama ihtimalleri hepsi bir arada yaşanıyor.
Atmosferde karbon birikimi arttıkça küresel ısınmaya bağlı olarak, iklim düzensizliği sürekli artıyor. Yazın ortasındaki yağışlar hem can, hem de mal kaybına neden oluyor. Geçtiğimiz hafta Karadeniz bölgesinde, Marmara’nın doğusunda meydana gelen sel felaketleri telafisi imkansız kayıplar yaşattı. Dikkat çeken bir durum da, selin en çok zarar verdiği bölgelerde en fazla imar affı talebinin bulunmasıydı.
Nüfus arttıkça yeni yerleşim alanlarının yaratılması, yerleşim alanlarının planlanmasında, taşkın önleme tedbirlerinin alınmaması, daha doğrusu suyun adam gibi gideceği bir yatak olmaması, dere yataklarının yerleşim alanlarına tahsisi gibi nedenler, ne yazık ki insanımıza ceza kesiyor adeta.
Bir bölgede toprağı belirli bir süre için tamamen veya kısmen su altında bırakan, ani, büyük ve düzensiz su akıntıları sel olarak tanımlanmaktadır. Genellikle sağanak olarak nitelendirilen gün içerisinde metrekareye 30 milimetreden fazla yağışlar sele neden olabilmektedir. Akarsu, deniz veya göl gibi büyük su kitleleri bazen aşırı suyla yüklenir ve taşma meydana gelebilir. Sel adını verdiğimiz doğal felaket ortaya çıkar. Gerek sel, gerekse taşkınların oluşmasında, sağanak yağışlar, kar erimeleri, toprak yapısı, bitki örtüsü ve çarpık kentleşme gibi faktörler etkili olmaktadır.
Normal olarak kısa sürede 100 milimetrenin üzerinde düşen yağışlar her halukarda sele neden olabilmektedir. Yerleşim altyapısı, bitki örtüsü ne kadar düzenli olursa olsun, su yatakları yağan yağışla birlikte toplanan suyu taşıyamamaktadır. Yataktan taşan su doğal felakete neden olabilmektedir.
Sel ve taşkınların en çok etkilediği ülkelerin başında Güneydoğu Asya ülkeleri gelmektedir. Özellikle muson mevsiminde meydana gelen aşırı yağışlar, çok sayıda can ve mal kaybına neden olmaktadır. Bu bölgelerde, sel ve taşkınlar insanların yaşamlarının bir parçası gibi durmaktadır. 1887 yılında Çin’de meydana gelen sel felaketinde 1 milyona yakın insan hayatını kaybetmiştir.
Taşkınlardan korunma önlemlerinin başında doğal bitki örtüsünün korunması ve akarsu havzalarında ağaçlandırma çalışmalarının yapılması gelmektedir. Açık alanlarda meydana gelen seller genellikle tarım ürünlerine zarar vermektedir. Ancak yerleşim alanlarında, can ve mal kaybına neden olmaktadır. Bu nedenle şehirleşme çalışmalarında, su tahliye sistemlerinin geliştirilmesinde yarar vardır. Otuz kırk yılda bir yağacak yağmur için değmez diye düşünenler ne yazık ki felaketlere zemin hazırlamaktadır.
İnsanoğlu habitat-yaşam alanı olarak genellikle su kenarlarını seçmiştir. Su havzaları genellikle daha ılıman, ulaşımı daha kolay alanlardır. Dolayısıyla dünya üzerinde meydana gelen sel vakaları insanları daha fazla etkilemektedir.
Şehirlerde meydana gelen sel felaketleri her zaman imar arızalarını yetkililerin yüzüne vurmaktadır. Kanalizasyonla yağmur suyunun taşınmayacağı aşikardır. Buna rağmen, yerleşim yeri planlamalarının konut ve imar affı ile geriden gelen bir zihniyetle yapılması, can ve mal kayıplarını artırmaktadır.