.
Yurtdışında seçimden uzak kalmış bir vatandaş, yurda döndüğünde iktidar partisinin bir elemanı ile kahvede karşılaşır.
.
“Yahu Ahmet gel bakalım şuraya.”
“Geldim ağabey.”
“Bukadar basit bir seçimi nasıl kaybettiniz hele bir anlat oğlum?”
“Nesini anlatayım Ahmet amca. Adam elini kolunu sallaya sallaya seçim aldı.”
“Nasıl yani?”
“Biz gece gündüz çalıştık, proje ürettik, medyayı kullandık, valileri kullandık, alanları kullandık…”
“Eee?
“Adam sadece iyilikten, kardeşlikten bahsetti…”
“Olur mu öyle şey! Sadece kardeşlikle bu iş olmaz. Siz neler yaptınız mesela?”
“Onlara ‘Zillet ittifakı’ dedik”
“Onlar ne dedi?”
“Hiçbir şey demediler ve ‘kardeşlik’ dediler. Biz ‘bunlara oy veren teröristtir’ dedik”
“Onlar ne dedi?”
“Hep bir ağızdan ‘canınız sağolsun’ dediler... Biz bunlara ‘it dediniz’ dedik”
“Onlar?”
“Onlar sesini bile çıkarmadılar… Biz ‘Pontussunuz’ dedik.”
“Onlar?
“Umursamadılar ve ‘Yarabbi şükür’ dediler… Biz Öcalan’ı televizyona çıkardık, onlar ses etmediler.”
“Onlar yine bir şey yapmadılar öyle mi?”
“Ağır şekilde ‘Çaldılar’ dedik, ‘çırptılar’ dedik, onlar ‘biz yapmadık’ dediler sadece”
“Yok artık!”
“Biz ‘soytarı’ dedik, onlar ‘sanatçı’ dediler.”
“İnanmıyorum.”
“Bize ‘oy vermeyen cehenneme gider’ dedik, onlar ‘canınız sağolsun’ dediler…”
“Yemin et!”
“Montaj yaptık, onlar umursamadılar.”
“Oha artık.”
“Otele girerken görüntüledik, soruları çaldılar dedik.”
“Onlar ne dedi.”
“Hadi oradan dediler.”
“Oğlum, evladım… Yani siz o kadar şey yaptınız, bunlar hiçbir şey yapmadı öylemi?”
“Aynen öyle. Hatta bizim genel başkan olaya bizzat girerek seçmeni etkilemeye çalıştı, adamların genel başkanları ortada gözükmedi…”
“Kafa yapma benimle. Öyle seçim mi olur?”
“Oldu işte… Hatta onların ortağı her konuşmasında fazla oy aldı, bizim ortak konuştukça battık…”
“O halde şunu demek lazım size: O kadar beceriksizlikler yapmışsınız ki, inandırıcılığınız kalmamış ki, o kadar saçmalamışsınız ki halk sizi dinlememiş bile.”
“Haydi ya!”
“Aynen. Siz ‘İstanbul elden gidecek’ diye aklınıza geleni söylemişsiniz, adamlar sadece ‘birlik, beraberlik, sevgi, kardeşlik’ söylemleri ile seçimi almışlar”
“Aaa… Doğru…”
“Halk böylesi güzellikleri özlemiş, size inancı kalmamış. Söylediklerinizi daha gün geçmeden kendiniz yalanladığınız için size güvenememişler.”
“Haklı olabilirsin…”
“Haklıyım tabi. Oğlum bak beni iyi dinle…”
“Dinliyorum.”
“Onlar seçim filan almamış, siz kendi kendinize seçimi ellerinizle vermişsiniz…”
“Senin açından bakınca öyle gözüküyor değil mi? Ancak haklısın galiba, biz nerede yanlış yaptık acaba?”
***
Aklıma seçim öncesi İstanbul Büyük Şehir Belediye’sinin önünde toplanıp İmamoğlu’nu protesto edenler geldi birden.
.
Ne olmuştu hatırlayın.
.
Büyükşehir önünde toplanan bir grup çalışan “İmamoğlu’nu istemediklerini” haykırmışlardı.
.
Akılları sıra seçmeni etkileyecekler ve B. Yıldırım’a yaranacaklardı.
.
Yahu B. Yıldırım çalışma hayatının ilk yıllarında belediyede çalıştığı, onu da beceremediği ve ayrıldığı söylenmişti.
.
Diğer tarafta Belikdüzü’nde belediye başkanlığı yapmış, onlarca müfettiş tarafından didik didik edilip araştırılmış bir şey bulunamamış ve girdiği seçimde rakibine fark atmış biri varken, bu çalışanların niyetlerini okumak istemedim doğrusu.
.
Nihayetinde seçim bitti.
Bu çalışanların istemediği aday kazandı.
Soru şu;
Şimdi ne olacak?
.
Ben olsaydım istemediğim biriyle çalışmak yerine, istifa müessesesini devreye sokardım.
Zira çalışmaya devam ederek, son yılların moda alışkanlığı olan “geri vitesi” de devreye sokarak maaş almaya devam etmek işime gelmezdi.