.
üGeçmiş arkeolojik buluntulara Şanlıurfa Göbeklitepe höyüğünde yapılan kazılar yeni boyutlar kazandırmıştır. Medeniyet tarihine çok yeni bilgiler eklenmiştir. Bundan 14.000 yıl öncesinde buğday tarımının yapıldığına dair buluntular, yerleşik hayatı ve tarımın tarihini en az 4.000 yıl daha eskiye götürmüştür. Tarih sarmalı daha da geriye çekilecektir.
Buğdayın atalarına ait türlerin yoğun olarak Göbeklitepe ve çevresinde bulunması, gen merkeziyle ilgili coğrafik alanların yerlerini de değiştirmiştir. Buradan hareketle Anadolu’da en az 12.500 yıllık genetik materyaller bulunmaktadır. Dolayısıyla yerel çeşitlerin muhafazasına şiddetle ihtiyaç vardır. Göbekitepe’de bulunan buğday tohumlarının siyez türüne ait olduğu netlik kazanmıştır.
Bugün Dünya’da en fazla buğday üreten ülke Çin’dir. En fazla tüketen de Çin’dir. Ürettiği kendine yetmemekte, ithal etmektedir. En fazla buğday ihraç eden ülke ise ABD’dir. ABD’yi en büyük ihracatçı yapan ise Türk Buğdayı’dır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde ürettiği buğday kendine yeten Mısır ve Cezayir önemli buğday ithalatçısı ülkeler içinde yer almaktadır. Bu kervana son on yılda, yıllık 5 milyon ton ortalama ithalatla Türkiye de katılmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu buğday ziraatına büyük önem vermiştir. Hâkimiyetindeki topraklarda buğday ziraatını desteklemiştir. Çok geniş bir coğrafyada yetiştirilmeye başlanmış, ancak bugün bazı alanlarda buğday ziraatı gerilemiştir. Osmanlı’nın son dönemlerine doğru Kırım’dan Amerika’ya göç eden Mennolar beraberlerinde götürdükleri buğdayla Amerika’nın buğday üretiminde adeta devrim yapmışlardır. Mennolar, Rusya’nın dini özgürlük ve askerlikten muafiyet teklifiyle Kırım’a gelmişler ama Osmanlı Kırım’ı Ruslara verdikten sonra ABD’ye göç etmişlerdir. Kansas eyaletinde buğday ziraatına başlamışlar beş altı yıl içinde buğday ekilişi 10 milyon hektara çıkmıştır.
Buğday ıslahçısı Harlan, Anadolu’dan götürdüğü 2000 civarında buğday çeşidiyle, ABD’de kışlık buğday ekiminin yaygınlaşmasını sağlamıştır. Aynı yıllarda Eskişehir Tohum Islah İstasyonunda yapılan çalışmalar ve ıslah edilen çeşitler, dünya literatürüne ‘Türk Mucizesi’ olarak geçmiştir.
Türkiye’de tohum ıslah istasyonlarında yoğun çalışmalar yapılmış, ancak Türk buğdayından Amerika kıtasında geliştirilmiş çeşitler, 1940’lı yıllarda ıslahın seyri dışarıya çevirmiştir.
Norman Vorlag, Meksika’da Türkiye’den götürülen buğday çeşitlerinden geliştirdiği çeşitlerle 1970 yılında Nobel Barış Ödülü kazanmıştır. Vorlag’ın çeşitleri, Meksika buğdayları Sonora ve Penjamo 62 çeşitleri, Anadolu’da atalarını tarihe gömmüştür.
Buğdayın gen merkezi, Amerika’ya gidip geri gelen nesillere neredeyse boyun eğmiştir. Boyun eğmenin kökeninde genetik yetersizlikten ziyade çalışmaların azlığı yatmaktadır. Buğday ıslahında dahi dışa bağımlılığın ortaya çıkması, bir yerde araştırıcıların yabancı çeşitlere daha fazla ağırlık vermesinden ileri gelmektedir.
Buğday, Türkiye için stratejik bir üründür. Genetik çeşitliliğin muhafazası ve geliştirilmesi, çağdaş dünyaya karşı önemli bir avantaj sağlayacak potansiyele sahiptir. En azından tanımlamak ve kayda almak bile ülke tarımına yapılacak önemli hizmetlerdendir. Yoksa bizim buğdayı başkalarından almak zorunda kalmak iki kere kaybetmektir.