.
Türkiye depremle ilgili alınacak tedbirlerde ne yazık ki yavaş hareket ediyor. Hala insanımız acil yardımlarla ilgili pek bir şey bilmiyor. Eğitimler hep yarım yamalak geçiştiriliyor. Oysa deprem başta olmak üzere, kaza, yangın, sel ve benzeri afetlerde insan nasıl davranmalı konusunda hemen herkesin bilgi ve beceri sahibi olması gerekir.
Kandilli Rasathanesi eski müdürü Rahmetli Prof.Dr. Ahmet Mete IŞIKARA, Gölcük Depreminden sonra katıldığı çok sayıdaki programlardan birinde deprem gerçeğiyle yaşamak zorundayız, çünkü aktif deprem faylarının üzerinde yaşıyoruz demişti. Yine deprem öldürmez, ihmal öldürür sözünü de defalarca dillendirmişti.
Gölcük depreminden önce, 1999 Temmuz ayında, Kanadalı bir bilim adamı Çanakkale merkezli büyük bir depremin olacağı şeklinde tahminde bulunmuş, bir hafta on gün kadar evlere girmeye çekinmiştik.
Gölcük depreminin olduğu gece, 19 Ağustosta meydana gelen sarsıntıda da hazırlıklı olunmasına rağmen yine gelişigüzel hareketlerle deprem geçiştirilmişti.
Deprem gerçeğiyle yaşamak zorunda olan Anadolu insanı, orta şiddette meydana gelen depremlere pek aldırmamakta, ancak şiddetli sayılabilecek depremlerde ciddi zayiatlar vermektedir.
Anadolu’da deprem oluş riskleri Japonya kadar yüksek değildir. Ancak şu yakın geçmişte meydana gelen depremlerde binlerce can verdik. Neden? Kamu binaları başta olmak üzere insanın yaşadığı bütün yapılarda depreme dayanıklılık yönünden ciddi sorunlar var. Kim yapmış? İnsanımız yapmış. Burada suçlu aramaya çok gerek yok. Kamusal anlamda ne kadar sıkı tedbirler alınsa da, insanımız bildiğini okuduğu sürece sorunlar yaşanmaya, kayıplar verilmeye devam edilecek.
Deprem yönünden riskli bölgeler içinde yer alana Çanakkale, yakın çevresinde geçmişte Yenice başta olmak üzere büyük depremler yaşamış bir ildir. Kaldı ki Kuzey Anadolu fay hattı kuş uçuşu 40 km mesafede yer almaktadır. Bu anlamda düşünüldüğünde bütün binaların depreme dayanıklılıklarının tespit edilmesi gerekmektedir. Binaların dayanıklı olup olmadığını anlamak artık zor değildir. Ancak dayanıklı binaların diğerlerinden bir farkının olması gerekir. Eğer değer itibariyle insanımız fark oluşturamıyorsa, depreme dayanıklı bina üretmenin bir anlamı olmayacağı gibi, yapılacak artı masrafların da bir değeri olmayacaktır. Dolayısıyla deprem gerçeğinden uzakta yaşamaya devam eden insanımız, günü kurtaran, yarını düşünmeyen uygulamalarına devam edecektir. Bu meyanda her binanın deprem testlerinin bulunması gerekir.
Japonya’da meydana gelen depremleri bazen televizyondan izliyoruz. Memurlar masalarının üzerindeki evrakları ve malzemeleri düşmesin diye kucaklamaya çalışıyorlar. Başka bir düşünceleri olmuyor. Binanın yıkılma tehlikesi yok çünkü. Kaydedilen en şiddetli depreme göre yapılmış.
Ha bu sene ha gelecek sene. 2040 yılına kadar % 75 ihtimalle olacak diyor uzmanlar. Ha bugün ha yarın riskiyle yaşamak mı acaba daha doğru olan?